Kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ekim 2025 Salı

Daydream//Hannah Grace//Kitap Yorumu^^

 Selamlar^^
Yazarın ilk çıkan Icebreaker kitabını yıllar önce okumuştum, konu bakımından sevmiştim ama yazar o kadar çok smut yazmıştı ki kitap 400 sayfaysa normal konunun geçtiği sayfa sayısı 150 falandır. Önceki kitaba yaptığım yorumuma buradan ulaşabilirsiniz.
O kitaptan sonra kitapta geçecek diğer Henry karakterinin kitabı olursa okurum, diğerleri çokta ilgimi çekmemişti. Bu karakterin kitabıda çıkarsa sadece onu okurum diyordum. Kitapta o kadar çok kişi vardı ki.
Neyse ben yayınevini takip etmediği için çıktı mı çıkmadı mı bilmiyordum. Takip ettiğim bir hesapta görünce hemen aldım. Aylardır okunmayı bekliyordu ve sonunda okudum. 
Sevdim mi? Evet ve inanılmaz ama yazar beni çok şaşırttı. :O



Her şeyi erteleme huyu yüzünden kendini en sevmediği profesörün dersinde bulan Henry Turner, üniversitenin üçüncü yılından sağ çıkabilmek için canını dişine takması gerektiğinin farkındaydı. Üstelik artık hokey takımının kaptanı oydu ve başarısız olması söz konusu bile değildi. Tam da burada devreye Henry’nin tesadüfen yolunun düştüğü kitap kulübünde tanıştığı Halle Jacobs girecekti. Halle en sevdiği kurgusal kahramanların aşkından ya da yazmaya çalıştığı romanın gerektirdiği tecrübelerden yoksun olsa da akademik başarı ondan sorulurdu ve Henry’nin dersini geçmekte zorlandığını öğrenir öğrenmez ona yardımcı olmayı teklif etmişti. Kendine olan güvensizliğinin üstesinden gelme yolunun yeni deneyimler kazanmaktan geçtiğini biliyordu ve Henry ona istediği her deneyimi yaşatacağına söz vermişti.
Sadece koydukları kurallara sadık kalmaları ve dördüncü sıradaki “Sakın âşık olma” maddesine uymaları gerekiyordu.  

Halle ailesinin bütün sıkıtılarını üstlenmiş bir genç kızdır. Yıllarca arkadaşım dediği oğlanla sevgili olduktan sonra işler daha da karışır ve ondan ayrılır. Ayrıldıktan sonra aslından hiç arkadaşının olmadığını ve kendisi hakkında bir sürü şey söylendiği kulağına gelir ve her anlamda yetersiz olduğunu, insanları hayal kırıklığına düşürdüğünü düşünür. Bu hislerini hayatını çok fazla etkilediği içinde yaşamı çok zor devam eder.
İşte bu zamanda Henry ile tanışır ve hayatı değişir.
Halle’nin sıkıtnılarını okuduğum zaman bazen dedim, sanki o eşittir ben. Tabii onun daha başka dertleri var. Ailede herkesin derdini çekmesi, kimsenin ona nasılsın, bir şeye ihtiyacın var mı gibi sorular sormaması ve ne yaptığı ile ilgilenmemesi gerçekten çok zor.
Yakınlık duymamın sebebi bunlar değil tabii ki, Halle’nin durumu daha da kötü. Benimle eşittir olmasını sebebi daha çok kitapta geçen bir alıntıdan dolayı. O alıntı sanki beni anlatıyordu.
Eski sevgilisinin saçma yapışıklığı ve sanki Halle onun malıymış gibi davranması beni sinir etti.
Henry ile olan ilişkileri bir yere kadar iyiydi, sonradan garip bir hal aldı. Bunun hakkında sonra yazacağım ama çok tatlılardı. İkisine de bayıldım ve birbirlerine iyi gelmeleri çok güzeldi.
Halle tam bir kitap kurdu ama sesli kitap kurdu. Daha çok kitaplar hakkında konuşmasını isterdim ki o yazdığı kitabı Hannah Grace kesinlikle çıkarmalı, konusu harikaaaa. 


Henry en iyi anlaştığı ve takımının kaptanı olan arkadaşı gittikten sonra yeni kaptan kendisi olunca bunların altından nasıl kalkacağını çok düşünür ve bunun yanında iyi notlar alması gereken dersler yüzünden takımın koçundan azar yiyince işler daha da karışır ve Henry’yi bunalıma sokmaya başlar.
Ev arkadaşının sevgilisi geçemediği ders için öneri sununca hemen üstüne atlar ve böylelikle Halle ile tanışır.
Başta sadece kitap kulübü için Halle ile konuşan Henry zamanla dersine yardım edeceğini söylediğinde çok mutlu olur ama arkadaşının tavsiyeleri ile Halle ile daha iyi anlaşıp, yardım etmesi için teklifte bulunur. Böylelikle aslında Halle’nin yazması gereken bir kitap olduğunu ve ne yazık ki çok fazla tecrübesi olmadığını söyleyince onunla bir anlaşma yapar ve arkadaşlıkları devam ederken kitabı için sahte ve öğretici randevulara çıkıp, davranışlarda bulunabileceğini söyler.
Halle başta istemez ama Henry ikna ederek bu sahte randevulara çıkarlar ama ondan kuralları belirlerler ve kurallardan biride aşık olmamaktır.
Ama aşk bu ya, zamanla birbirlerini daha iyi tanıdıkça ve birbirlerine iyi geldikçe aşk kaçınılmaz olur.
Henry tam da beklediğim gibi diyemeyeceğim çünkü ilk kitaptan çoğu şeyi unutmuşum. :D
Ama Halle’ye olan davranışları, içine kapanık, işleri süreklini erteleyen, iyi arkadaş ama gürültü ve parti sevmeyen biri olarak biri olup, bütün kitaplardaki mükemmel erkek kavramını yok eden biriydi ve bayıldım. Kitaplarda her zaman erkek hep en iyi, hep mükemmel olması baymıştı artık. Tamam çoğu karakterinden kendince sıkıntıları oluyor ama Hery’nin daha çok içsel ve duygusal sıkıntılarının olması diğerlerinden farklı ve güzel yapmış. Bu yüzden sevdimm

Diğer arkadaşlardan Nate birinci kitaptandı ama başka bir şehre taşındığı için kitapta çok göremedik. Tabii önemli yerlerde ortaya çıkması ve kitabın ortasından konuşması gerçekten çok güzeldi.
Halle zamanla kendine arkadaşlar ediniyor ama ne yazık ki bunun Henry’den sonran olması sanki o olmasaydı hiç olmayacaktı diye düşündürüyor. Ben düşündüm ve diğer bir karakterde aynı bu şekilde kendine dert etmesi güzeldi ama diyorum ya Halle’nin eğer Henry olmasaydı böyle bir dostluklar olmazdı.
Tabii yazarımız bazı şeyleri eklemese olmazdı, o kadar çok karakter vardı ki isimler hep karıştı ama kitabın sonunda mevzu geçince öğrenebildim.
Bir de Henry’nin ebeveyn saçmalıkları. Burada mevzu şu, babası kim?
Bir ara dayısının biyolojik babası olduğunu söylüyor ama diğer karıdan olduğunu düşünüyorum. Offf siz beni anladınız. Eğer öyleyse 🤮 şu durumdayım resmen.
Yabancı kitapların sıkıntısı bu işte, güzel konu vs derken resmen illa araya b*ktan şeyleri koyacaklar.


Ve gelelim esas konuya. Bu kitap beni nasıl şaşırttı?
Bu kitapta smuttan çok karakterlerin sıkıntılarını yazması, iyileşme ya da anlama süreçlerinde daha çok arkadaşça olması smut olmamasına sebep olmuş. Tabii isteseydi her türlü yapardı ama hayır, ilk kitapta o kadar çok smut yazmış ki diğer kitaplara kalmamış bence sdfghjkl
Kitaba başladığımda bu yüzden çok dertliydim, konuyu güzel yazıyor ama o kadar çok fazla smut var ki kitap okunmuyor resmen. Bu da öyle olur diyene kadar kitapta resmen ilk kitaba kıyasla çok nadirdi. İşte kitap budur denir!
Ama serinin ikinci kitabını okur muyum? Bilemiyorum.
Son kısımdaki arkadaş ortamına bayıldım ama sadece Russ karaktrinin kitabı var ve seri şu an bu kitapla son bulmuş. Devem edecek mi bilmiyorum, etse de alır mıyım onu da bilmiyorum.
Russ’ı çok merak etmedim açıkçası. Tamam yazarın kalemi güzel ama ilgimi çeken bir karakter değildi ve zaten bu kitapta Russ ve sevgilisini okuduk, yeterli. :D

Bir de şu mevzu vardı, bunlar sahte randevulara çıkıyor falan tamam ama sonradan arkadaşlar mı, sevgililer mi belli değildi. Açık bir ilişkiydi yani. Tamam kimse başkasıyla çıkmayacaktı ama oratada bir sevgililik mevzusu yoktu. Ve Henry’nin sürekli Halle’de kalması, aralarında bir şey varmış gibi davranmaları o kadar saçmaydı ki. Tamam arkadaşlıktan aşka olsun ama böyle mı olsun gerçekten?


Kitabı tahmin ettiğimden daha çok sevdim, beklentimi karşıladı. Arkadaşlıktan aşka, sahte randevular, minnoş bir kedi okumak isterseniz buyurun efenim. Akıcı, arka planda karakterlerin içsel sıkıtılarına değinilmesi bu seride en sevdiğim şey. O yüzden bu tarz kitapları okumak istiyorsanız öneririm.
Kalın olmasına rağmen bir oturuştan baya 50-100 sayfa okunuyor, benden hızlı okuyorsanız bir günde bile bitirebilirsiniz. :)




Kitaba Puanım 5/4^^



Alıntılar^^


"Görünüşe göre birilerinin başı dertte. Ne yaptın, Kaptan?"
"Bir bilsem."
"Hokey oynadım. Nefes aldım. Var oldum. Her şey olabilir."


*****


"...Düzgün çalışmadığını söylerken ne kastettiğini bilemem ama seni herkesten ayırdığını düşündüğün şeylerin aslında seni hepimizin önemsediği o kişi yaptığını biliyorum."


*****


"Çok güzel," dedim tüm dürüstlüğüm ve savunmasızlığımla.
"Hep kendimi çok güzel hissetmemi sağlıyorsun."
"Güzel olduğun için öyle hissediyorsun, Halle."


*****


"Galeride çektiği fotoğrafım kilit ekranındaydı. Gelmiş geçmiş en klişe şifre olan dört sıfırı tuşladığımda uygulamalarının arkasında Joy'la uyuduğum fotoğrafım belirdi.


*****


"Sana ihtiyacım var, Halle. Seni istiyorum. İstediğin her şeyi sana sumaya razıyım, sadece senin olduğun yerde olmak istiyorum."


*****


"En çok beni önemsemeni istemiyorum. Evet, ikinci olmak istiyorum ama birinci sıraya kendini koymanı istiyorum. Kendini birince önceliğin yapmaya başlamanı istiyorum."






Bir  yorumun daha sonuna geldik^^
Başka yorumlarda görüşmek üzere, sevgiyle kalın^^














30 Ağustos 2025 Cumartesi

Ebedi Rekabet//Rebecca Ross Kitap Yorumu^^

 Selamlar^^
Çok merak ettiğim kitabı sonunda okudum ve sonunda yorumunu yazıyorum. :) Yabancı okurlar arasında popüler olan, sonunda bizde de çıkınca baya bir sevildi. Tabii ben de ikinci ve son kitap çıkınca okumaya başladım. İlk olarak kitabın tasarımı HARİKAAA, bu tarz üzerinde çok düşünülmüş, kitaplıkta olmasını istediğimiz tasarımlara hayranım. İşte bu seride tam olarak öyle, bir de bizde yan boyamalı çıkarmışlar ki BAYILDIMMM
Kitabın içeriği fantastik gibi dursa da değil, daha farklı. Aslında öylede ama değil de. Ne bileyim karışık. Detaylar yorumumum devamında^^



İki rakip gazeteci büyülü bir yolla birbirlerine âşık olduklarında, kaderlerinde korkunç bir savaşa göğüs germek vardı… Birlikte.
Yüzyıllardır uykuda olan tanrılar yeniden savaşmaya başlamıştı…
On sekiz yaşındaki Iris Winnow’un tek amacı ailesini bir arada tutmaktı. Tanrılar uğruna savaşmak zorunda kalan abisi cephede kayıpken ve annesi üzüntüden kendini kaybetmişken Iris’in en büyük hayali Oath Gazette’te köşe yazarlığına terfi etmekti…
Ne var ki Iris’in abisine yazdığı mektuplar gazetedeki rakibi, yakışıklı ama bir o kadar da soğuk Roman Kitt’in eline geçince aralarında beklenmedik, büyülü bir bağ oluşacaktı.
Daktilolarıyla birlikte mistik bir savaşın ortasına sürüklenen ikili, insanlığın kaderi ve daha da önemlisi aşk için verilen mücadeleye dayanabilecek miydi?



Iris abisinin savaşa gidişini halen daha kabullenemez ve verdiği sözü de tutamaz. Annesinin abisinden sonra kendine gelmemesi, eve para getirmemesi sonucu çalışmaya başlayan Iris ünlü bir gazetede yazılar yazmaktadır. Bir kaç ay çalışıyor olsa da çokta bir rakibi vardır ve kazandığı an baş yazar olacaktır. Ama zamanla yaşadıkları ve her şeyin üst üstte gelmesiyle artık bir karar vermesi gerekmektedir.
Bu süreçte büyükannesinden kalan daktilodan yazdıklarını gardıroptan atıp kaybolunca abisine gidiyor umuduyla sürekli yazar ve sonunda karşılık alır ama abisi değildir.
Iris'in cesur halini ama yeri geldi mi içindeki o korkuyu okumak güzeldi ama ne zaman biri elimi bırakma dese başlarına kötü bir şeyin gelmesinden gına geldi. Azıcık akıllı ol kızım, mevzu şimdi o mu bu mu?
Sürekli kafasından uydurup buna inanması ve erkek karakterimizin burnundan getirmesi yine beni dellendirdi ama yine de sonraki olanlarda kendisine çok üzüldüm ya. :(
İnşallah devam kitapta saçmalamaz. :/

Roman çalıştığı gazetede baş yazar olmak için çok çalışmaktadır çünkü dişli bir rakibi vardır. Onu yenmek ister ama gözlemlediği zamanlarda Iris’in bir derdi olduğunu düşünür.
Bir gün gazeteden ayrıldığını duyunca aslında Iris’e karşı bir şeyler hissettiğini fark eder ve kendisine zorla dayatılan şeyleri reddeder.
Fazla detay vermek istemiyorum, spoiler olur çünkü. Sadece kitabın en en en iyisiydi diyebilirim.
O kadar tatlıydı ki ve her şeyden vazgeçmesi, fedakarlığı, aşkı… Daha ne anlatabilirim ki, okuyun tanışın kendisiyle.
Son zamanlarda okuduğum en tatlı karakterlerden biriydi. Iris’in sürekli suçlamalarına rağmen sevgisinden bir gram eksilmemesi ve bu konuda cesaretli oluşu çok tatlıydı ve okurken diğer şeyler değil de bunun gibi bir karakter okuduğum için mutluyum derim. :)


Diğer karakterlerden Iris'in sonradan olan arkadaşına bayıldım, hem hayatı hem de cesaretine hayran kaldım. Umarım ikinci kitapta da görürüz. :)
Bir de başka karakterler vardı, yazarlar bunlar olmadan kitap yazamadığı için onları eklemişler. O yüzden kendileri hakkında pek yazacağım bir şey yok. Asıl olayı öğrenene kadar sevmiştim kendisini ama öğrendikten sonra işler karıştı. Yani çeviri vs hatası değildi.
Iris'in abisine aşırı kızdım, annesine de. Iris'in kendini feda etmesine de üzüldüm açıkçası. Sonradan olanlara zaten sıkıntılıydı, nede diyorsun ama işte hayal ürünü.

Karakter mevzusu bittiğine göre asıl mevzuya gelebilirim.
Kitabın kapağından klasik bir konu olarak anlıyorsunuz ama savaşı başlatan tanrılar ve savaşta da sürekli abuk subuk şeyler ortalıkta dolanıyor.
Şimdi kitapta şuna anlam veremedim. Fantastik bir kitapta eğer savaş varsa ve o savaşta güçleri olanların arasında geçiyorsa eğer sadece gücü olanlar savaşır. Burada tanrıyla halk savaşıyor. Şaka diyeceksiniz ama gerçek. :D Bir sürü yaralı asker geliyor, karşılıklı bir çatışma var tabii ama bir anda ortaya çıkan canavarlar ile korunan yerlerde bir bir dökülüyor. Bu nasıl savaş?
Hadi tanrılar arasında, o zaman diğer tanrıda ortaya çıksın.
Burada bir tutarsızlık var zaten, ben de bundan anlam çıkarana kadar aslından yazarın önceden bookstagram olduğunu öğrendim. Yalan olmasın ama okumuştum bir yerde, işte ondan sonra o hissi hissettim. Acemiliği. Yine de güzeldi, çoook muhteşemdi, harikaydı diyemiyorum ama güzeldi gerçekten.
Neyse, savaş mevzusunda gelecek olursam, bence o kısım çok acemice yazılmış. Resmen askerlere pisi pisine gönderilmiş gibi. Şimdi düşünün, öyle canavarlar var ki bir anda iç organlarınızı mahveden bir bomba gibi bir şey atıyorlar ve o saniyede etkileniyor ve ağzınızdan kan vs geliyor. Bunu askerler değil canavarlar yapıyor. Şimdi bundan sivil bir asker nasıl kaçabilir? O yüzden savaş mevzusu saçmalamış ki zaten belli bir yerlerde savaş oldu ve olduğunda da ortalık karıştı. O yüzden kitap fantastik bir kitap mıydı, yoksa savaşı kapsayan bir kitap mıydı anlamadım gitti.
Umarım ikinci kitapta bunu fark edip daha mantıklı yazar yazarımız. :D


Kitap biter bitmez hemen gidip ikinci kitabın konusuna baktım ve şok. Zaten fena bir son yazılmış, neler olacak diye aşırı merak ediyorum. O yüzden hemen ikinci kitabı aldım, hem de çok uyguna.
Kısa zamanda okumayı düşünüyorum, zaten iki kitaplık bir seri(en sevdiğim, en sevdiğimmm)
O yüzden arayı fazla uzatmaya gerek yok ama inşallah birinciden daha güzeldi(umarım)
Akıcı, kısa bölümlü bir kitaptı. Bir oturuşta elli, yüz sayfa okuyorsunuz. Benden hızlıysanız bir bakmışsınız kitap bitmiş. O derece yani.
Bu tarz seviyorsanız şan verebilirsiniz. :)
Not: Kitabın tasarımına hayran kaldım. Genel görş karton kapak daha güzel ama hayır ciltli daha güzel. Zaten kenar boyama vs. harika, harikaaa :)



Kitaba Puanım 5/4^^




Alıntılar^^


Ama ikimizin arasında sihirli bir bağ olduğunu düşünüyorum.
Mesafelerin bile koparamayacağı bir bağ.


*****


"... Gün geçtikçe her şey daha da karanlık bir hal alacak. Bu karanlıkta iyi bir şey bulunca ne yaparsın, biliyor musun? Ona sıkıca tutunursun. Sonunda hiçbir önemi olmayacak şeyler için endişelenerek vakit kaybetmezsin. Aksine, o ışık için risk alırsın. Ne demek istediğimi anlıyor musun?"


*****


Onu hayal görüyormuş gibi izledi. Ama sonra gerçek içini titretti.
O yakışıklı yüzü nerede görse tanırdı.
Roman Cozutmuş Kitt.


*****


"...İşte o zaman peşinden gelmeye karar verdim. Babamın benim için planladığı hayatı, seninle birlikte olamayacağım o hayatı istemiyordum."




Bir yorum daha biter^^
Başka yorumlarda görüşmek üzere, sevgiyle kalın^^










6 Ağustos 2025 Çarşamba

Gündüz Günceleri//Sümeyye Demirkan Kitap Yorumu^^

Selamlar^^
Tam yaz aylarında okunacak, tek kitaplık bir kitapla geldim. Son zamanlarda tek kitap bulmaz zor oldu, bulunca da alıp bağrımıza basıyoruz resmen. :)
Tamam bu kitabın kutulu satışında Çevrimiçi kitabı da var ama öyle bağlantılı bir kitap değil. Sadece Çevrimiçi kitabındaki karakterlerimiz sonradan birkaç yerde geçiyor, onun dışında kitabımız tek.
Ben bu kitabı ilk Wattpad'de okumuştum ama ilk bölümü daha da devam etmedim, edemedim zaten.
Ama üzerinden o kadar zaman geçti ki sadece kalabalık bir aile olduğunu hatırlıyorum başkada bir şey hatırlamıyorum ne yalan.
İşte okuyarak böylece tanışmış oldum. :D
Kitabımız bol aile, bol kahkaha, bolda absürt komediyi konu alıyor. Hem bizden biri gibiler hem değiller gibi. :D



Gonca Gündüz altı çocuklu ailenin dört numarasıdır. Gündüz ailesinin tatlı ama biraz da asabi olanıdır. Onunla geçinemeyenin sorunu karşısındakinde aramasını ister ve bazı kardeşleriyle arası hep kardeş gibidir, bilirsiniz işte. Aslında son zamanlarda Gonca’nın kalbi biraz dertli de diyebiliriz. Son zamanlar dediğim zaman dilimi de bir yılı aşkın… Karşı evde oturan Yekta’ya epeydir karşılıksız aşkla bağlanmıştır fakat bu aşk onun için melankoli değil eğlencelidir de çünkü Gonca hiçbir erkeğin onun kalbini kırmasına izin vermez. Gonca’nın çatı katındaki odasından açılan pencere aslında tüm ailenin defterini aralar çünkü Gündüzler gerçekten olaylı oldukları kadar birbirlerine çok bağlıdır. Bu deli dolu ailenin maceraları bir an olsun bitmez ve onlara tanık olurken hep yanlarındaymışsınız gibi hissedersiniz.


Gonca kocaman bir ailede büyümüş, üniversite öğrencisidir. Her ne kadar sürekli banyo sıraları, bolca yemek, her şeye karışan kardeşleri olsa da ailesini çok sevmektedir. Hayatı okula gidip gelme, yemek yapma ve yemekle geçirerek rutin olmuştur.
Ama bir derdi vardır.
Hem karşı komşusu olan hem de okulda sınıf arkadaşı olan Yekta'yı karşılıksız sevmektedir.
Mahallelerine taşındığından beri Yekta'ya ilgi duyan Gonca aşkına karşılık bulabilecek midir?
Ailenin çoğu bireyi çatlak ama  Gonca hepsinden çatlaktı.
Yekta'yı çok sevse de bunu göstermeyen(Tabii biz iç sesini okuduğumuzdan ne kadar belli etmiyordu bilmiyorduk :D) ama içten içe bu sevdaya baya tutulmuş bir karakterdi. İşte şans bu ya okulda da hep yan yanalar.
Bu kısımlar güzeldi ama bir türlü açılmamaları, sonra Gonca'nın tam istediği olmuşken yine beklemesi beni çıldırttı. :D Hayır yani neden. Öyle çok hevesli olduğunu göstermek istemiyormuş falan filan.
Eeee biz niye okuduk o zaman o hevesli hallerini? :D
Ve kitabımıza Mustafa ve Nida girdikten sonra Gonca'nın Nida gibi davranması :D
Tamam Nida deli dolu bir karakterdi ama arkadaşlar eğri oturup doğru konuşalım, bir tane Nida yeterli. :D


Esas karakterimiz Gonca olduğundan diğerleri hakkında çok detaylı bir şey yazmak istemiyorum. Kısa kısa, büyükten küçüğe azıcık bahsedip geçeyim.
Gonca'nın en büyük ablası, eniştesi ve yeğeni Gonca'larda kalıyor. Ev o kadar büyük işte. Neden kaldığı yazılı tabii. Enişte ve ablayı çok sevdim, hatta ablaya üzüldüm çünkü evde anne dahil dört kadın var ama en çok yemek yapan ablası. Üzüldüm açıkçası ki Gonca ne kadar yardım etse de diğer kız kardeşlerin hiç yardım etmemesi, on kişilik bir ailede can sıkıcı yani.
Yine de ailede sevdiğim kişiler abla ve enişte oldu. Bir de Gonca'nın abisi. Hem aşçı hem de efendi bir karakterdi kendisi ama başı bağlıydı sdfghjkl Onu da çok sevdim, efendi olması ve Gonca ile iyi anlaşıyordu. Güzeldi. :D
Gonca'nın ablasıyla bir derdim yoktu ama onun bir ilişki mevzusunda neden öyle hemen oldu bittiye geldi anlamadım. Okumak isterdim o kısımları, güzel olurdu. Seride devam etmiyor, neden öyle oldu acaba anlamadım.
Gonca'dan küçük iki kardeş için çok diyecek bir şeyim yok. Erkek kardeşinin hikayesini de arada okuduk, o kısımları güzeldi ama Gonca'nın abisi miydi, İkizi miydi yoksa kardeşi miydi belli değildi. Tamam kardeşi tabii ki ama davranışları tam tersiydi. bazen Gonca kadar ben de sinir oldum. :D
Gonca'dan küçük kardeş ve Yeğene gelirsek. Kız kardeş tiktokçu ve sürekli bunun hakkında dalga geçmeleri kalp kırıcıydı sdfghjkl


Çünkü ben de video yayımlıyorum, tiktokta geziyorum. Hatta linkte veriyorum, bu küçümseme kalp kırıcıydı. Ama kız kardeş olarak diyorum ya evde beş tane kadın yokta abla ve anne, arada da Gonca'nın işleri yapması saçmaydı.
Yeğen konusunda Gonca'nın neden öyle davrandığını çözemedim. Evin tek torunu ve o nasıl muamele?
Evet kurgu bu ama ne bileyim o aile bağını ne yazık ki ben hissedemedim.
Eve misafir geliyor kızlar evden tüyüyor.
Tabii herkesin aile bağı farklı ama böyle aile kitabı çok okumadım açıkçası.
Kıyaslama olmasın ama Esnaf İşi Aşk'ta tam bir aile, mahalle mevzusu vardı. Absürt komedi olması güzeldi(çok bir absürtlük yoktu ama) ne bileyim en azından babasının "Kızım hep ders hep ders, gelin azıcıkta yanımızda oturun. Özledik." Mevzusu da bu kitaba gitmemiş bence.

Bunlar dışında kitabı sevdim, sona doğru Gonca'nın Nida gibi olması haricinde eğlenceli bir kitaptı. Tabii o karşılıksız aşkın sonu ne olacak az çok tahmin ettiğinizden bu konuda yazabilirim.
Çift olduktan sonra güzel bir ilişki, dışarı çıkmalar, gezmeler, tozmalar bekledim ama olmadı.
O cam açmama mevzusu beni aşırı üzdü, beklentim yerlerdeydi.
Niye öyle oğlanın çaktırmadan kıza bakması olsaydı, kıskançlıklar vs. olsaydı güzel olmaz mıydı?
Ben bu tarz konulara bayılıyorum, bence ne demek istediğimi anladınız. ;)


Şimdi bu kadar yazdın neden sevdin derseniz, eğlenceliydi. Bir de yazar Nota'nın Ervahı gibi bir kitap yazıp, sonra gelip bu tarz bir kitap yazıyorsa ne kadar başarılı olduğunu gösterir.
Mürekkebe Boyanan Sardunya serisi de çok farklıdır mesela. O kitaptaki karakterlerin ağır başlılığıyla, bu kitaptaki aklı bir karış havada olan karakterlerin aynı yazarın kaleminden çıkması takdire şayan bence. O yüzden sevdim ve kitap tam bir yaz kitabı.
Eğer kafa yormayan, akan giden, eğlendiren kitap arıyorsanız size tavsiyemdir. ;)
Not: Çevrimiçi ile set olarak satılsa da arada bir bağlantı yok. İkisini de ayrı ayrı okuyabilirsiniz. :)




Kitaba Puanım 5/3,5^^



Alıntılar^^


"Ne zaman karanlık çökse ve yağmur yağsa hep yanımda oluyorsun."
"Bundan şikayetçi misin?
"Bundan hiç şikayetçi değilim."



*****


"Fakat şunu bil ki ne zaman karanlıkta kalsam aradığım tek ışık sensin, ne zaman yağmur yağsa senin çatına koşmak istiyorum..."



*****


"İyi ki varsın ve hikayeme ortak oldun Yekta. Gündüzlere günce yazardım hep ve sen, sana ayrılan sayfamda en güzel hislerin olduğu kişiydin. Hep öyle olacaksın."

"İyi ki varsın ve hikayene ortak oldum Gonca. Ailenin yanında bana ayırdığın o sayfa var ya, işte o sayfada hep güzel şeyler yazacak, sana söz veriyorum."







Diğer yorumlarımda görüşmek üzere, sevgiyle kalın^^










22 Temmuz 2025 Salı

Bir Adım Arkanda//Mark Edwards Kitap Yorumu^^

 Selam^^
Bu sefer çok farklı bir kitapla geldim. Normalde ben ne gerilim ne de polisiye okuyan biriyim. Beni aşırı gerer ve psikolojik olarak çok tercih ettiğim bir tür değil ama yayınevinden okumak için gönderilince arada gerilim okumak lazım deyip kabul ettim. Yani psikolojik olarak beni çok germese inanın ben gerilim okuruyum. Okumam falan dedim ama bir türlü kitabı elimden bırakamadım. İkiz sürekli gelip, beni kitap okurken görünce yeter bırak şu kitabı ya da çok sevdin herhalde bırakamadın elinden deyip durdu.
Bir evet sevdim, iki kitap o kadar akıcıydı ve heyecanlıydı ki devamından neler olacak diye gerçekten çok merak ettim.


 Avrupa'yı trenle dolaşmaya karar veren Daniel ve Laura çifti için başta her şey bir rüya gibidir. Bu yolculuk, ilişkilerini daha da güçlendirecek, onlara unutamayacağı güzel anılar bırakacaktır. Ta ki yanlış trene binip yanlış durakta inene kadar... Geri dönüş yolunu aradıkları ormanın derinliklerinde şahit oldukları o korkunç olay, yalnızca tatillerini değil, tüm hayatlarını paramparça eder. Gerçek karanlık onları ele geçirmiştir. Evlerine bir şekilde geri dönmeyi başarırlar ama o geceden kimseye ama kimseye söz etmezler. Geçmişi arkalarında bırakmak ve tüm bu olanları bir an önce unutmak istiyorlardır. Oysaki geçmiş arkalarında kalmamıştır. Tüm o vahşet, kapının arkasına saklanmış bir hâlde, evlerinde onları beklemektedir. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. 

Karakter yorumlamamı ayrı ayrı yapmayı düşünmüyorum, buradan detaylı yorum yazarak devam edeceğim. 
Başlangıçta çiftimizi avrupa seyahatinden görüyoruz ve çok heyecanlılar. Bindikleri treni ne yazık Daniel yatılı vagon almadığı için işler karışıyor ve trenden atılıyorlar. Burası spoiler olur diye geçiyorum.
Gecenin bir vakti, her yer karanlık ve tek gidiş yerleri tren rayları. Bazı sebepler yüzünden ormanın içine girip, terk edilmiş bir ev ve çığlıkları duyunca cesaret edip bakmaya giderler ama o günden sonra hayatları eskisi gibi olmaz.
Buradan sonra gerçekten hayatları hiç önce ki gibi olmuyor, çünkü gördükleri şey çok hayatlarının her alanını etkileyecek türde ve bize bir yere kadar ne gördüklerini bilmiyoruz.
Bu kısmı çok merak ettim, Daniel bir şekilde kafasını toplasada Laura'nın çok kötü olması acaba ne gördü, oradan neden hiç bahsetmiyorlar ve neden bu haldeler?
Bu kısımlar gerçekten çok merak edilesiydi. Daniel ne kadar çabalasa da Laura'nın adım atmaması ve garip davranması daha da gerdi beni.


Kitabı hem birkaç karakterin gözünden okuyoruz ama en çok Daniel'in. Bir karakterin gözünden okumamız beni çok üzdü ve bir yerlerde, bizim bilmediğimiz, görmediğimiz şekilde bunların olduğuna çok eminim.
Yakınımızda çoluk, çocuk demeden öld*renleri görüyoruz, Allah bilir arka planda neler neler var. Benim bazı insanlar için ümidim hiç kalmadı, o tür insanlarından bunlar beklenir ki zaten olaylar ortaya çıktığından nereden geldiğini, neden böyle olduğunu anlıyoruz. 
Kısacası olma olasılığı çok yüksek olan şeyi yazmış yazar.

Genel olarak sevdim, yazdığım gibi çok heyecanlıydı ve belli bir yere kadar acaba karakterler hayal mi görüyor falan dedim. Genelde travma sonrası stres bozukluğu nedeniyle kafalar karışabilir dedim.
Peki öyle miydi? İşte onun cevabı kitapta, çünkü iki karakterlerimizin de çok farklı duygusal çöküntüsü vardı.
Birkaç karakter için çok üzüldüm, bir de en son öğrendiğim sırdan sonra o mevzu olmamalıydı. Karakterlerimizin en baştan beri sıkıntısı olaylara kendilerinin durup inanması.
O kısmı yazar daha farklı yazabilirdi mesela. Buralar çok fazla üstünde durulmamış gibi yazılmış geldi bana, basit kalmıştı. Bu yüzden sürekli gerilim okuyan okurlar için birazcık basit kaçabilir ama genel olarak heyecanlı olması onlarında ilgisini çekebilir tabii.


Kısa, hemen okunan ve akan bir kitaptı. İlk elime aldığımda hemen okumayı düşünmüyordum ama o sıra çay için abimleri beklerken baya bir okumuş oldum ve elimden bırakamadım.
Gerilim tarzı kitapları sevenlere öneriyorum ama beklentinizi çok yüksek tutmayın. Daha iyi gerilim kitapları okumuşsunuzdur, o yüzden çok beklentinizi karşılamaz ama kendini de okutur. ;)
Kitapta yetişkin içeriz azdı ama bazı durumlardan dolayı yetişkin içerik ibaresi konulmuş. Ona göre okumanızı tavsiye ederim. ;)



Kitaba Puanım 5/4^^



Alıntılar^^


Ama anlamayacakları bir şey vardı; kendimi bir denizde boğuluyor gibi hissediyordum ve tutunabileceğim tek şey Laura'ydı.


*****


"Gerçekten biraz dışarı çıkmalısın, Dan. Berbat görünüyorsun. Ayrıca biraz delirmiş gibi davranıyorsun. Bir şeyleri de unutuyorsun."
"Belki de öyleyim."
"Belki de, ne?"
"Deli."






Diğer yorumlarımda görüşmek üzere, sevgiyle kalın^^



21 Temmuz 2025 Pazartesi

Yürüyen Şato//Diana Wynne Jones Kitap&Film Yorumu^^

 Selamlar^^
Sonunda o çok meak ettiğim kitap ve filmi izledim^^ Aslında biraz İkizimin zoruyla erkene aldım. O ilk başta filmini izleyip benim filmim demişti. Sonra çok pahalı diye ikinci el bulduk aldık, yine ilk İkiz okudu ve filmle farklı olduğunu söyledi ama ısrarla filmi izle dedi. Ben de kitabı okumadan izlemem deyince sonunda, şükür okudum. Hemen filminide izledim.
Çok güzeldi film, kitapta güzeldi. Farklı mıydı? Çoğu şey aynıydı ama farklılıklar vardı. Peki bunlara gerek var mıydı? Sanmıyorum. Keşke kitap gibi olsaydı dediğim yerler oldu. O filmdeki savaş mevzusu bence aşırı saçmaydı ama kitaba bakınca bu seferde çok sönüktü mevzu ilgi çekici şeyler olmalıydı.
Yine de okuduğuma memnunum. 
Kitap yorumunu fazla tutmayacağım, daha çok filmden devam edeceğim^^




Azıcık konusundan bahsedip filme geçeyim^^
Sophie üvey annesi ve kardeşleri ile şapkacı dükkanı işletirler. Bir gün üvey annesi kızlarının daha iyi bir geleceğe sahip olmasını istediğinden başka yerlere çalışmaya gönderir ama Sophie dükkanda kalır. Yine bir gün üvey annesinin aslında kendisinin kzandığı parayı Sophie'ye vermeden yediğini söyleyen biriyle karşılaşır ve dükkana gittiğinden büyük abla olmasından yakınır.
O sırada Çöl Cadısı bazı sebeplerden dolayı Sophie'ye büyü yaparak yaşlandırır. Sophie'de dükkanda duramayacağını anladığı an dışarı çıkıp büyüyü bozmak için arayışa girer. İşte o zaman yürüyen şato ile tanışır.


Filmde de aynısı oluyor, aynı şekilde büyü sebebiyle yaşlanıyor ve yürüyen şatoya sığınıyor.
Buradan sonra spoiler olacağı için filmi izlemeyenler okumadan geçsin derim.
Ama ufak bir öneri yapacak olursam kitabı okuyup filmi izleyin ama ben okumayı düşünmüyorum derseniz o zaman filmi izlemelisiniz^^


Resimler^^



Bu kısımda Howl ile tanışıyor Sophie, bu yüzden zaten yaşlanıyor.
Ama dolaylı yoldan Howl'un sebebi oluyor.



Çok çirkindi yaaa :D Film ilerledikçe birazcık gençleşiyordu, o zaman daha iyiydi. :D


Rengarenkli Howl :)



Ben filmdeki korkuluğu daha çok sevdim ki sevilmeyecek gibi değildi.
Kitapta da başka sebepleri vardı ama buradaki farklıydı işte.


Ve ateşimiz, şatoyu yürüten Calcifer.
Ne kadar aksi bir ateş olsa da Sophie'nin en iyi arkadaşı oldu bence.
Filmde o odunları kendine çekmesi yok mu bayıldımmm :D



Ve Michael. Howl'un sağ kolu ve yardımcısı^^
Neden filmdeki Michael kitaptaki gibi değildi anlamadım, olsaydı ne güzel olurdu. Sonuçta kitapta baya etkili olmuştu olaylara. :)


Ve Howl'un neden böyle olduğuna anlam veremedim. Tamam kitapta başka durumlar vardı ama ne bileyim bu da olmamıştı sanki. Ben bu halini çok sevemedim açıkçası.






Gifler^^



Kitapta büyük abla mevzusu olsa da filmde çirkin olma mevzusu vardı. Bence çokta gerek yoktu bu çirkinlik mevzusuna. Acaba o yüzden mi yaşlı hali daha çok çirkindi. :D





Animeleri bu yüzden çok seviyorum, rengarenk^^






Bu sahne çok iyiydi yaaa :D


Kız Sophie çok badireler atlattın ama en kıyak adamı da kaptın, hadi yine iyisin. :D
Filmdeki en sevdiğim şeyde Sophie'nin geceleri genç haline dönmesi ve bunu Howl'un görmesiydi. 
Kitapta Howl en sonunda Sophie'ye diyor ki ben her şeyin farkındaydım, sürekli dışarı çıkmamın sebebi senin büyünü bozacak bir şeyler bulmaktı.
Ama filmde kraliçenin Howl'un teslim olmasını istemesiyle işler karışıyor ve Sophie'yi geçtim kadın resmen ülkeye savaş açmıştı. Ama kitapta mesela burada geçen o kraliçe büyücü oluyor ve o da çöl cadısının büyüsünden zarar görüyor.
Kısacası bunlar çok karışık. :D



Yeni yürüyen şato çooook güzel değil miydi??


Harika bir başyapıt diyebiliriz, o çizimler ki bu mevzuları bilenler Hayao Miyazaki'nin en son ki yapay zekayı çok tercih etmediği, karşı geldiğini söylediğini okumuştum. Haklıda. Düşünsenize o kadar emek vererek ne filmler yapılıyor ama yapay zeka iki dakikada çizimi eline veriyor.
Haklı adam.
Yine de eserleri çok güzel, hepsini inşallah izlemek istiyorum. :)






Bir yorum daha böylece biter, başka yorumlarda görüşmek üzere^^
Sevgiyle kalın^^