Ann Liang etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ann Liang etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Kasım 2025 Perşembe

Sana Ulaşmaması Dileğiyle//Ann Liang Kitap Yorumu^^

 Selamlar^^
Benim bu internetten görüp, hemen tav olup kitap almalarım ne olacak. :S Ama korkamayın bu sefer kitabı sevmemezlik yapmadım, iyi ki okudum diyorum ama benim derdim yazarla.
Kitabın konusu gençlik üzerine ama asıl konu nefreetten aşka.
Nefretten aşka konulu kitapları severim, bunda da nefretin maşallahı vardı. Ama güzeldi, bize böyle nefreti iliklerimize kadar hissettirecek kitaplar lazım.
Lakin yazar sonunu öyle hızlı bitirmiş ki, bakın kitaplara olan saygım olmasa çoktan dışarı dışarı fırlatmıştım. :D


Okul kaptanı, sınıf birincisi, her öğretmenin gözdesiydi. Örnek öğrenci gülümsemesini yüzünden hiç eksik etmemek kolay ol­masa da Sadie’nin gizli bir silahı vardı: Bütün öfkesini e-posta taslaklarına kusuyordu. Tabii ki bu e-postaları asla göndermeye­cekti –birinin kalbini kırmaktansa ölmeyi tercih ederdi– ama güç delisi İngilizce öğretmenine ya da grup ödevinde onun emeğini çalan beleşçi sınıf arkadaşına ağzına geleni saymak, içini boşalt­masını sağlıyordu.
En hararetli e-postalarını ise çocukluklarından beri kendini beğenmişliği ve rekabetçiliğiyle acayip sinirini bozan, okul kap­tanlığını paylaşmak zorunda kaldığı Julius Gong’a yazıyordu. “İlgiden besleniyorsun, kendine tapıyorsun ve inanılmaz ukalasın… Tarağının kırılmasını ve o saçlarını aslında öyle olmadığı hâlde yu­muşacıkmış gibi gösteren hangi pahalı ürünü kullanıyorsan onun bir daha eline geçmemesini tüm kalbimle diliyorum.”
Sadie’nin kafası rahattı çünkü kimse bu e-postaları okumaya­caktı… Derken yanlışlıkla hepsi gönderildi.
Sadie’nin özenle inşa ettiği çatışmasız hayatı bir gecede dar­maduman olmuştu. Artık herkes Sadie’nin onlar hakkında ger­çekte ne düşündüğünü biliyordu ve onlar da Sadie hakkında ne düşündüklerini hiç çekinmeden ona söylüyorlardı. Fakat tüm bu kargaşanın ortasında bir kişi, “gerçek” Sadie’yi sevmeye başla­mıştı: Nefret etmeye ant içtiği Julius.

Sadie okulun son senesinde, her şeyde iyi olup okulu en iyi şekilde bitirip üniversite hayalleri kurup, gitmek ister. Okuldaki rakibiyle ise sürekli bir rekabet halinde olan Sadie ne zaman onunla bir rekabet ortamına girse aklında puanlama sistemi tutar ve her zaman kendisinin birinci olması gerekiyordur.
Bir gün başına hiç gelemeyecek, gelmesi imkansız olana bir şey olur ve yıllardır kendisine yapılan haksızlıkları içine atmayıp, e-posta yazarak taslaklara kaydettiği bütün e-postaların hepsinin herkese gittiğini acı bir şekilde öğrenir.
Hikayemiz burada başlıyor. Ben daha sert bir karakter bekledim ama aslında Sadie içinde başkalarını kırmaktan korkan, kendisinden nefret edilmesinden hoşlanmayan birisiydi.
İşte bu yüzünden okumak daha zevkliydi.
Sadece bu kadar zeki olup, Julius’u fark edememesi garipti.
Ama işte kitap ve arada nefret olunca gerçekler görünmüyor.


Julius çok tatlıydı, Sadie kendisinden çokça nefret etmesine rağmen onun aslında Sadie’den hoşlanması(bu spoiler değil, kitabın en başından belli zaten) ve bunun her şekilde belli etmesi çok güzeldi. Zaten nefretten aşka kitaplarında genelde ilk aşık olan erkek karakter ve kızın gözü rekabetle o kadar kapanmış oluyor ki çevresinde olan bitenden bihaber.
Bence bu çok tatlı, o yüzden nefretten aşka kitaplarını seviyorum.
Son kısımlarda çiftimiz bir de konuşabilse var ya ne güzel olurdu. :D

Kitapta sadece Sadie’nin arkadaşı vardı, onunda bazı mevzuları vardı ve acaba kitabı var mı ya da çıkarmı merake diyorum açıkcası. Okuması güzel olurdu, belki Sadie ve Julius’ı da okuruz.
Kitap kısa olduğu için sadece Sadie’nin ailesi hakkında birkaç şey okuduk. Julius için çok fazla detay yoktu. Olmasını isterdim ama üstünkörü birkaç şey anlatmış olsalarda çok çabuk geçilmiş gibiydi.
Fazladan yirmi sayfa ekle ve bitir yani. Ne gerek var kısa tutmaya.

Yazarın kalemini sevdim, genç bir yazar olmasına rağmen güzel kalemi var ve konu seçimleride güzel. Diğer kitaplarını almak isterim ama hepsinin sonu böyle olcaksa kalsın. Bunu kesinlikle öğrenmem lazım. :)
İşte kitaba tam puan vermeme sebep olan o konuya geliyoruz.
Şimdi kitabın nefret aşkı olduğunu biliyoruz, çokta güzel işlenmiş nefret olayların falan. Hatta son kısma kadar çok beğendim ama arkadaşlar yazar çiftimize iki sayfa romantik kısımlar eklemiş ve kitap bitiyor. KİTAP BİTİYOR!!!
Nasıl yani dedim!!
Hatta son sayfalara yaklaşırken azda olsa bir şeyler olur dedim ama BU NE????
Gerçekten kitaplara saygım olmasaydı yerden yere vurmuştum.
Ben ve Julius bunu hak etmedik biliyor musunuz…
O yüzden çok sevdiğim kitaba bu puanı layık gördüm.


Bundan birkaç kitap önce yine bir gençlik kitabı okumuştum. Ben seviyorum bu tarz gençlik kitaplarını, dizilerini-filmlerini. Ama o kitap kötüydü. Konu olarakta, fazla detayla falan ama bu tam aksine gençlik olmasına rağmen güzeldi.
Bununda eksisi sonuydu işte.
Ama ben bunu çok takmam okurum derseniz öneririm.
Aslında öneriyorum ama nasıl bir kitapla karşılaşacağınızı bilin istedim. :)




Kitaba Puanım 5/3,5^^



Alıntılar^^

Bu iltifat boğazımdan tatlı bir şurup gibi akıp içimi ısıttı. Ama bu onay kırıntılarına nasıl yapıştığımı, insanlar tarafından  sevilmeyi ne kadar çok istediğimi ve insanları memnun etmek için ne kadar çabaladığımı fark etmek utanç vericiydi. Bazen nazikçe sorarlarsa bu insanlara kolumu bile verebileceğimi düşünüyordum.


*****


"Senin tüm varlığın başlı başına virgülsüz bir cümle gibi."


*****


“Çünkü,” dedi sessizce, yüzünde meraklı bir ifade vardı.
Onu daha önce hiç bu kadar ciddi, bu kadar içten görmemiştim.
“Sen dikkatimi vermeye değer tek kişisin.”
Göğsüm bir kez daha acıyla sızladı ama bu sefer farklıydı. Dışı sıcak, içi kor gibiydi. Gözlerimi kapadım ve yutkundum, konuşamıyordum. Tekrar söylesin istedim. Hiç söylememiş olmasını istedim.


*****


Gözleri, içinde sonsuza dek yürüseniz bile sonuna ulaşamayacağınız dipsiz bir karanlıktı.


*****


“O benim gökyüzümdeki güneşim, tüm mutluluklarımın kaynağı. Sadie, her sabah okula gelmek için heyecanla uyanmamın sebebi. Varlığına, burada oluşuna, koridorlarda karşılaşıp onunla konuşabilmeme ve kahkahasını duyabilmeme şükretmediğim tek bir gün yok.”


*****


“Buraya ekmek almaya mı geldin yoksa müstakbel eşini seçmeye mi? Bu kadar uzun süren ne?”
Gülümsemesi hem sert hem alaycıydı. “İkincisi.”


*****


Hayır. Kesinlikle olmaz. Bir kez daha Julius’ı öpersem ölürdüm,
 onun başkasını öptüğünü görürsem de öyle. 





Not: Daha fazla alıntı vardı ama spoiler olur diye kendime saklıyorum ama yazarın bu tarz şeyler yazdığını bir kez daha anladıktan sonra ufacık romantik sahnelerini bizden hor görmesini kaldıramıyorummm :(




Yeni yorumlarımda görüşmek üzere, sevgiyle kalın^^