Modern Klasikler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Modern Klasikler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Aralık 2022 Salı

Küçük Kadınlar//Louisa May Alcott Kitap Yorumu^^

 Selamlar^^
Yine ve yeniden kitap yorumumla geldim. Bu sefer ki kitabım klasiklerden. Küçük Kadınlar'ı bilmeyen yokturdur diye tahmine diyorum. Tabii aklınıza seneler önce bizim televizyonlarda gözterilen dizi gelmesin asdfghjk Şahsen o zamanlar ismini kitaptan aldığını falan bilmiyoruz. Neyse :D
İlk başladığımda kalın olmasından korktum, sonuçta klasik ve kim bilir ne zamana bitiririm diyorum ama o kadar akıcı ve güzeldi ki bu zamana kadar neden okumadım diye hayıflandım.


1868’de yayımlanan ölümsüz yapıtı Küçük Kadınlar’ın kuşaklar boyu her yaştan okuru büyülemesinde, aile hayatını idealleştirmesinin ve her çağda geçerliliğini koruyan evrensel temaları kucaklamasının rolü vardır kuşkusuz. Sevgi, dayanışma, ölüm, savaş ve barış, insanın kendi idealleriyle ailesine ve topluma karşı sorumluluğu arasındaki çatışma romanın başlıca temalarını oluşturur.
Erkek çocuğu gibi davranan yazar adayı Jo, güzel kıyafetlerin ve zenginliğin özlemini duyan Meg, narin ve kırılgan Beth, şımarık ve romantik Amy’den oluşan March kardeşler, Amerikan İç Savaşı sırasında New England’da ayakta kalmaya çalışırlar. Babaları savaştayken yoksullukla mücadele eden kızlar, kişilik olarak birbirlerinden farklı olsalar da ortak amaçları dini öğütlerin yol göstericiliğinde iyi birer insan olmaktır. Roman, kadınların dönemin katı toplumsal cinsiyet normlarının kendilerine dayattığı geleneksel rolleri benimsemek yerine hayata dair seçimlerini bizzat yapabileceklerini göstermiştir.


Karakterleri tek tek anlatırsam çok uzun olur yorum, o yüzden büyükten küçüğe doğru kısa kısa bahsedip geçeceğim.
En büyüklerimiz Meg, diğer kardeşleri gibi uçarı biri ama zamanla ailesinin sorumluğu nedeniyle artık büyümek durumunda kalır. Meg çok ağır başlı biriydi ama küçükle küçük oluyordu. Onun dışında annesinin yerine geçmesi, onun gibi davranması çok hoşuma gitti. Bir ailenin çocuklarına mürebbiye olarak çalışıp eve yardım ediyor.

Jo Meg'in bir küçüğü. Babası savaşa katıldığı için çok üzgündür ve onunla gitmek için her şeyini verecektir ama ailesi izin vermez ve kızları askere almazlar.
Jo en sevdiğim karakterlerden biri oldu, o cıvır cıvır halleri iç açıcıydı resmen. Bir evin duygusalı, ağır başlısı olur, bir de neşelisi, çılgını. İşte Jo'da neşeli olandı. Bakalım ikinci kitapta neler olacak. Bu arada ikinci kitapta neler olacak çok merak ediyorum.
Jo ise varlıklı olan büyük halalarının yanına gidip kitap okuyor, ona bakarak eve yardım ediyor.


Beth, sondan ikinci çocuk. Evin duygusalı diyebiliriz ve çok iyi piyano çalıyor. Diğer ablaları gibi çalışmıyor ama eve yardım ediyor. Tam bir ev kuşu diyebiliriz. Bebekleri ve kedileri olan Beth her fırsatta onlara bakar.
Beth'in sessiz sakin oluşu diğer kardeşleri gibi sevdirdi kendini. 

Son olarak Amy, evin en küçüğü ve tek okula giden kişi. Bir de çizimler uğraşan tek kişidir. Küçük yaşına rağmen birazcık bencillik yapsa da yine de ailesi için her şeyi yapmak ister ve kötü olaylardan da ders almakta çok iyi.
Amy'yi sevdim ve o yaşta bu kadar aklı başında olması çok hoşuma gitti. Ablalarına, annesine destek olmasını çok hoşuma gitti.

Annelerinin kızları için yaptıkları çok güzeldi, sırf yaptıkları şeylerden ders alsın diye oyunlar oynaması çok iyiydi. Bunun dışında ne kadar yumuşatarak anlatsa da bir kadının dört kızla tek başına kalması ve hepsini iyi yetiştirme çabası okunulacak türdendi. Yani sırf bu yüzden bile okumanızı isterim, verilen mesaj o kadar güzeldi ki.

Bir de yan komşularımız var çok sert dede ve yalnız torun. Başta çok soğuk dursalar da kızların neşeli ve her sorunda bile olumlu bakmaları dede ve torunu yumuşatır. Zamanla çok iyi komşu olurlar. Bu komşu mevzusuna bayıldım. Jo ve Laurie'nin kanka olmaları, Laurie'nin kızlarla anlaşması kitapta eğlenceli yanlarından biriydi. 


Genel olarak gerçekten çok sevdim, klasik olmasına rağmen akıcı olması beni şaşırttı ve hoşuma gitti. Her bölümde farklı hikayeleri anlattılar, farklı olayları ve hepsi de kardeşler arasında gitti geldi. Eskiden zengin olmaları ama savaş çıktıktan sonra durumlarının kötüye gitmesi karakterler gibi beni de üzdü. Meg hatırlıyor mesela varlıklı zamanlarını ve sürekli hatırlıyor ama yine de çoğu zaman haline şükrediyor.
Kitabın filmi var, aslında ben filmi izlemek için kitabı okumak istemiştim ama kitabın devamı da var. Bu yüzden filmi izlemek başka bahara kaldı, şimdi ikinci kitabı okuyup öyle izlemeyi düşünüyorum. Büyük ihtimal büyük spoiler yiyeceğim. 
Ben kitabı sevdim, gerçekten sevdim. Verdiği mesajı alabilirsek on numara kitap. Son kısımda Jo'nun yaptıklarına çok güldüm, bakalım devam kitabında Jo'yu neler bekliyor. Umarım olmasını istediğim şey olur ve instagramda gördüğüm videodaki gibi saçma sapan şeyler olmaz. Bilirsiniz hiçbir zaman uyarlamalar birebir olmuyor ve saçma sapan şeyler ekliyorlar sürekli. -_-
Okumanızı isterim, ağır diye korkmayın gerçekten çok akıcı. Bir oturuşta yüz sayfa okudum diyebilirim. :)



Klasiklere puan vermiyorum ama bu kitap 5 üstünden 5'i hak ediyor^^


Alıntılar^^

"Mutsuz hissettiğiniz zamanlarda sahip olduklarınızı düşünüp şükredin"


*****

...sevgi korkuyu kovar ve minnettarlık da gururu yenebilir.


*****

Fakat heyhat! Düşüş, her daim kibri peşinden gelir...


*****

'kendi sinendeki düşman'a dikkat et, yaşamını mahvetmese bile seni üzebilir.


*****

...birilerinin size inanması güzel bir şeydir ve bir dostun övgüsü gazetelerdeki düzinelerce övgüden daha değerlidir.


*****

Margaret, paranın satın alabileceği şeylerden çok daha değerli bir zenginliği olduğunu hissetti; sevgi, korunma, huzur ve sağlık yaşamın gerçek lütuflarıydı.





Başka yorumlarda görüşmek dileğiyle, sevgiyle kalın^^


Buralarda da varım^^

11 Ocak 2018 Perşembe

Bir Çöküşün Öyküsü//Stefan Zweig Kitap Yorumu^^

Herkese Merhaba^^
Yorumlar gelmeyen devam ediyor. Bu sıralar kitap konusunda iyiyim. Umarım yorumlar da kitaplar gibi ardarda gelir, inanın omuzlarım da bir yük gibi oluyor yorumları yazmayıp, yayınlamadığım zaman. Blog bir yük değil ama işimi zamanında yapmayınca huzursuz hissediyorum kendimi. Neyse efenim, sizleri fazla sıkmadan yoruma gelelim.
Bir Çöküşün Öyküsü Stefan Zweig'in ikinci okuduğum kitabı. Sırf kalemi akıcı ve sayfa sayısının az olduğundan okudum. Şaka bir yana klasikler ince olduğu için bazen insan ara vermek istiyor kalın ve yoğun konulu kitaplardan. 

Bu son derece çarpıcı çöküş öyküsü, XV. Louis döneminde Fransız sarayında epey etkili olmuş aristokrat bir kadının gerçek yaşamına dayanır. Madame de Prie günün birinde gözden düşer ve kral tarafından Normandiya’ya sürülür. İktidar sahibi ve ilgi odağı olduğu hareketli ve eğlenceli Paris günlerinden sonra, ne kadar süreceği belli olmayan, kendisiyle baş başa kalacağı bir sürgün dönemi beklemektedir onu. Ancak iktidar savaşları, entrika ve eğlenceden ibaret boş saray hayatı varoluşuna anlam katan tek şeydir. Hem kendini hem çevresindekileri sürekli kandırma eğilimindeki bu sığ ve kibirli kadın, malikânesinde gösterişli eğlenceler düzenleyerek Paris’teki hayatını yeniden canlandırmaya çalışır. Giderek mantıklı düşünme yetisini bütünüyle yitiren Madame de Prie, yeniden bütün dikkatleri üzerine çekebilmek için inanılmaz bir plan yapar.

Kitap hakkında diyecek pek bir şey bulamıyorum. Bir kadının şaşalı hayatından birden bire taşra bölgesine taşınması ve çevresinde olmaya insanlara alışamamasını konu alıyor. Şu yazdıklarımı okuyunca bile insan bir daral oluyor. Gerçekten, hayatı eğlence, parti, arkadaş, sır ve devlet işleriyle çevrili olan bir kişinin bir anda konuşacak bir insana dahi ihtiyaç duyduğunu düşünün, o zaman ne kadar zor bir hayata adım attığını anlıyor insan.

Madame de Prie bölgeden ayrıldığı sırada bile kendini tatmin etme yolları ve bunları uygulaması ilginç işlenmiş. Sonucunda neler oluyor okuyunca öğrenebilirsiniz. Yazarın karakterine çok acımasız bir yol seçmesi gerçekten sıradışı. Ve bu yolu seçince acaba Madame de Prie ne yapmış olabilir ki diyor insan. Sonuçta küçük yaştan başlamış bu hayatı yaşamaya ve olayların tam merkezindeydim diye anlatıyor kendisini karakter. Kitap bitene kadar acaba ne oldu deyip durdum. Acaba kitapta geçiyorda ben mi atladım anlayamadım gitti. Yazarın ikinci okuduğum kitabı evet ama o kitabı daha akıcı ve anlam yüklüydü. Bu kitapta öyleydi ama olayın iç yüzünü bilmeyince sıradan bir hayatın çöküşü gibi geldi bana ne yalan. Gerçi yazarın karakterleri bu kadar ilgi çekici yorumlaması güzeldi. Öyle duygularla tamamlıyor ki karakteri bir an kalıp yazarın ne demek istediğini anlamaya çalışıp, anlayınca da takdir ediyor insan. Kitapta en sevdiğim kısım son olaylardı. Güzel bir kapanış oldu ama Madame de Prie ne kadarı düşündüğü gibi gerçekleşti? İşte bunlar beni üzdü. Merak edenler için sizi kitaba yönlendiriyorum.



Yazarı kalemine halen daha alışma evreside olduğum için henüz hakkında bir yorum yapamam, diğer kitaplarını yavaş yavaş alıp, okumayı düşünüyorum ki biraz daha yazarın kaleminden haberim olsun ve şunu anladım ki iki kitapta da farklar var. Belki sizler için bir anlama gelmeyebilir ama be öyle hissettim. Devam ettikçe değişmesi dileğiyle. Sizlere de tavsiye ederim. Bu tarz okuma hevesiniz varsa ama sıkmadan klasik okumak istiyorum derseniz bu kitaptan değilde Olağanüstü Bir Gece'yi öneririm. Bunu sonradan okuyun. :)


Olağanüstü Bir Gece Yorumu için TIK TIK!!



Alıntılar^^


Kalabalıklar içinde onlarca yıl yüzmüş ve bu kalabalıkların onu taşıyıp beslediğini asla anlamamıştı, ama şimdi bir balık gibi yalnızlık sahiline vurmuştu, çaresizlik ve şahlanmış acılar içinde çırpınıyordu.


******


Talihin ilerlemekte olan arabasından bir kez düşen kişi, arabaya bir daha yetişemezdi.




Başka yazılarda görüşmek dileğiyle.^^
Sevgiyle ve bol kitapla kalın. :*



 Buralarda da varım^^



24 Kasım 2017 Cuma

Olağanüstü Bir Gece//Stefan Zweig Kitap Yorumu^^

Merhabalar^^
Kitap yorumlarım gelmeye devam ediyor. :) Bu sefer ki kitabım diğer okuduğum kitaplardan çok farklı. 2 senedir popüler olan Modern Dünya Klasiklerine adımımı atmış bulunmaktayım. Normalde daha erken okurdum ama kitapların ağır olması ve konuya adapte olamadan bitiririm korkusuyla hiç başlamadım. Ama bir gün My Twin Stefan Zweig'in Olağanüstü Bir Gece kitabı ile gelince şans vereyim dedim. Gerçi ilk şansı veren My Twin oldu. Okuyunca çok sevdi ve akıcı olduğunu söyledi. Pek zaman bırakmadan benden başladım ve gerçekten çok beğendim. Geç başlamam sıkıntı değil, zaten uzun hikayeler değil, sıkmadan, bir gününüzü alacak kitaplar. Hepsini toplasam bir ayda bitirir araya zaman bile koyarak hatta. :D

Olağanüstü Bir Gece, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimin hikâyesidir. Sıradan bir Pazar gününü at yarışlarında geçirirken, belki de ilk kez burjuva ahlakından saparak "suç" işler. Böylece yeniden "hissetmeye" başladığını, kötücül ve ateşli hazları olan gerçek bir insan olduğunu fark eder. İçindeki haz dolu esrime, aynı günün akşamında onu gece âleminin son atıklarının arasına, "hayatın en dibindeki lağımlara" sürükleyecek, varış noktası ise ruhani bir uyanış olacaktır. 

Karakter analizi yapmaya gerek yok. Zaten okuyanlar nasıl bir kitap olduğunu bilir. Giderek duygusuzlaşmaya başlayan bir adamın hiç beklemediği bir anda yaşadığı duygusal karmaşayı anlatıyor kitap. Verdiği mesaj harika. Kitap bitince yazarın intihar etmesine çok şaşırdım mesela. Hem de karısıyla. Böyle olumlu mesaj veren bir kitabın yazarı neden intihar eder ki? Gerçekten şaşırtıcı.
Kitabın verdiği mesajdan konu açılmışken karakterin yaşadığı duygusal serüven çok ilginç ve okunulusaydı. İnsanların nelere ihtiyaç duyduğu, kimlere ne kadar değer verebileceğinden söz ediyor. Bazı tasvirleri sevdiğim söylenemez ama. Bazıları hoşuma gitmedi ama buna rağmen kitabı sevdim. Kitabın sonuna geldikten sonra karakterimizin yaşını öğrenmek için tekrardan ilk sayfalara geçmiş. Orada ölüm tarihi de yazıyor. Tarihi öğrenince üzüldüm, o kadar duygu yaşa, yeni şeyler keşfet ve uzun yıllara yaşamadan öl. İlginç. Eğer gerçekt hayattan alıntı bir kitapsa üzüldüm ana yazarın kendi karakteri ise buradan nasıl bir ruh hali içinden olduğu bilinebilir.



Başta dediğim gibi ağır olmasından korkutuğum için kitabı elime alamadım ama modern klasiklerin böyle olması beni çok etkiledi. Şimdi bir kaç klasik daha aldım. En kısa zamanda okuyacağım onları da.^^ Tavsiye edeceğim bir kitaptı. Yazar için söyleyeceklerim biraz erken olur, bir kaç kitabını daha okuduktan sonra kafamda beliren izlenimleri sizinle paylaşırım. Ama bu kitabı okuyun derim. Sıkmadan, sıkılmadan, güzel mesaj veren bir kitaptı. Bunun yanı sıra çeviride harikaydı. Çeviri iyi olmasaydı biraz zor okurdum diye düşünüyorum.
Daha fazla yorum yazmaya gerek yok, aklıma gelen ve bana yaşattığı duyguları yazdığıma inanıyorum. Bu seferlik yorumum böyle. :)


Not: Bu tarz klasiklere puan vermeyi düşünmüyorum. Buna hem bizim yazarlarımız hem de yabancı yazarlarda dahil.^^



Bir Çöküşün Öyküsü Yorumu için TIK TIK!!


Alıntılar^^

- hiçbir yere tutunmadan, hiçbir yerde köklenmeden, akan uyun üzerinden kayar gibi yaşıyordum ve bu soğuklukta ölü, cesedimsi bir yan olduğunu gayet iyi biliyorum;...


*****


..., daha bir kaç yıl önce böyle bir günü kaçırmam veya unutmam kesinlikle mümkün değildi! Ve yaralı birinin her hareket edişinde yarasının hissetmesi gibi, bu unutkanlığım da bana kapılmış olduğum duygusal donukluğu hatırlattı yeniden.


*****


Daha iyi bir insan olduğumu iddia edecek cesaretim yok elbette, ama daha mutlu bir insan olduğumu biliyorum,...






Bir yorumun daha sonuna geldik, başka yorumlarda görüşmek üzere.^^



 Buralarda da varım^^