31 Ekim 2021 Pazar

Harry Potter-Ateş Kadehi//J.K. Rowling Kitap Yorumu^^

Selamlaaar^^
Harry Potter serisini yavaş yavaş bitirmeye çalışıyorum ama bu sefer ki gerçekten çooook yavaş oldu. Mayıs ayında başladığım kitabı Eylül ayının ortasında bitirebildim ve Kasım'ın birinde yayımlıyorum. :D İlk olarak düğünümüz vardı çok fazla bekledi elimde, beklettiğim içinde okumak istemedim başka kitap okudum öyle devam etti.  Ne zaman canım istedi başladım ve bitirdim. Yorum içinde işler güçler arkadaşlar, yazın ve güzün hep böyle oluyor. Bakın geçen yıllara bu aylarda doğru düzgün yorumum yok. :D 
Seride halen daha Azkaban Tutsağını seviyorum ama bu da çok güzeldi. Sadece bir kaç şey kafama takıldı, onları sonra yazacağım.


Yaz tatilinde yanlarında kaldığı Dursley'lerden bir an önce kurtulmak isteyen Harry, bir yolunu bulup arkadaşlarıyla birlikte Quidditch Dünya Kupası finalini izlemeye gidiyor. Bu yıl okuldaki en büyük yenilik ise Üçbüyücü Turnuvası. Hogwarts'ın yanı sıra iki rakip büyücülük okulunun katılımıyla gerçekleşen bu etkinlik, yüz yıldan beri ilk kez düzenleniyor.
Büyücülük dünyasında her şey her zaman olduğu gibi heyecanla, sürükleyici ve şaşırtıcı. Ancak Harry'nin alnındaki yara izinin ikide bir acıması, korkunç bir olayın yaklaşmakta olduğunun habercisi.


Harry, Ron ve Hermonie dördüncü senelerine başlıyorlar, bu sefer başlangıçları olimpiyatlar ile oluyor. Tabii burada da olaylar  peşlerini bırakmıyor ve ismi lazım değil yine Harry’yi huzursuz ediyor. Okula giden arkadaşları Büyücüler dünyasının yarışmaları olan Ateş Kadehi heyecanını yaşarlar. Kurallar bellidir, 17 yaşından aşağı öğrencilerin katılması yasak ama düşmanların planları yüzünden ateş kadehinde Harry’ninde ismi çıkıyor. Bu sebeple okulda kaos oluyor ama en kötüsü Ron’la arasının bozulmasıydı. 
Bu kitabımızdaki olaylar Ateş Kadehi ve yarışmalarından çıkıyor. Harry hem Ron’la arasındaki sorunu halletmeye çalışıyor hem de yarışmalara hazırlanıyor. Hepsi de birbirinden zor ve canını tehlikeye atacak şekilde.
Kitap altıyüz küsür sayfa, olaylar olaylar. Dolu dolu bir kitaptı, bu kadar uzun elimde kalmasına o yüzden üzülüyorum.


Harry Potter serisini bu yüzden çok seviyorum, kalın olmasına rağmen öyle akıyor ki kitap ne zaman elli, yüz sayfa okuduğunu fark edemiyorsun. Bu kitapta öyleydi ama yine de elimde kaldı, napalım. :D
Filminde Cedric karakterini vampirimiz Edwar.. ay pardon Robert Pattinson oynuyor, daha genç ama çok yakışmış. Hem kitapta hem de filmde çok sevdim Cedric karakterini.
Yarışmaların üçüde gerçekten zordu ama benim en sevdiğim göl ve deniz kızları oldu, neden olduğunu tabii ki de söylemeyeceğim. :) Ama ipucu verebilirim, Harry'nin davranışı. ;)
Her kitapta olduğu gibi burada acaba kim düşman diye son dakikaya kadar merak ettim, bilirsiniz illa yeni gelenlerden biri olacak ama ters köşede yapmış olabilirler. Ortaya çıkan kişiyi okuduğum zaman vay be dedim, bu kadarını gerçekten beklemiyordum, ve kitapta öğrenip filmde izlediğim zaman o kişinin yerleri gelince bi üzüldüm yani. :/
Sonu yine heyecanlı bitti ama artık bu kitaptan sonra her şeyin değişeceğini düşünüyorum. Bir kere o sonda yapılan şey çocuklar için uygun muydu bilemedim, tamam fantastik ötesi ve çok fazla değişik ve ölüm tarzı şeyler var ama ne bileyim ben bile okurken bir modum düştü. Devamında neler olacak merak ediyorum ama bu kadar aşırıya kaçmaz diye de umuyorum.


Sıradaki kitap Zümrüdüanka Yoldaşlığı, kalın ama isminden ve kapağından dolayı aşırı merak ediyorum. Sizler bitirdiniz mi seriyi? Bu arada acaba daha küçük yaşta okusaydım farklı mı olurdu diye de düşünmüyor değilim. Sizce?
Okumayanlar için bir şey diyemeyeceğim, her kitap sever gibi merak edilen serilerden biri, illa ki okursunuz yani. Eğlenceli, kendini sevdiren ve heyecanıyla yine severek bitirdik, darısı diğer kitaplarının başına. Otuz olmadan bitiririm inşAllah seriyi. :D 
Bu süre zarfında filmini izledim, birebir olduğu için yine çok beğendim. ;)


Kitaba Puanım 5/4^^



Alıntılar^^

Eğer Hogwarts Cadılık ve Büyücülük okulu'na devam ediyorsanız ve belaları üstünüze çekme konusunda hünerliyseniz, bu kaçınılmaz bir durumdu zaten.


Hedwig ona son derece incinmiş bir bakış attı ve açık pencereden dışarı uçtu. Uçarken kanadıyla Harry'nin kafasına bir tane çakmayı da ihmal etmedi.


*****

"...Bu parayı istemiyorum, ihtiyacım da yok. Ama birkaç kahkahaya ihtiyacım var. Hepimizin birkaç kahkahaya ihtiyacı var. Ve sanırım ki, çok geçmeden daha da fazla ihtiyacımız olacak."





Diğer yazılarımda görüşmek dileğiyle^^
Seviyle, sağlıkla kalın^^


Buralarda da varım^^


16 Ekim 2021 Cumartesi

Nefret Oyunu//Sally Thorne Kitap Yorumu^^

 Selamlar^^
Sonunda o meşhur kitabı okudum arkadaşlar. Nefret Oyunu herkes tarafından okundu sayılır, ben çok geç kaldım ama çok bir şeyde kaybettiğim söylenemez. Konusunu ilk okuduğumda sevmiştim ve çokta ilgimi çekmişti. Patronu Koru filmini de sevmiştim mesela, onun gibi değildi kitap ama, zaten öyle de beklemedim ama çok fazla tahminlerim vardı ve çoğu olmadı. Bu beni üzdü ve beklentim çok yüksek olduğu için büyük hayal kırıklığı yaşadım.
Bütün Nefret Oyunu severleri linçlemeye geliyor kaçınnnn
😁😁😁😁



Lucy Hutton ve Joshua Templeman birbirlerinden nefret ediyordu. Bu sadece hoşlanmamak ve birbirlerine katlanmak zorunda kalmak da değildi. Gerçekten nefret ediyorlardı. Ortak iki CEO’nun asistanları olarak karşılıklı çalışırken, duygularını pasif agresif yollarla birbirlerine göstermekten de hiç çekinmiyorlardı. Lucy, Joshua’nın işine neşesiz, sıkıntılı ve titiz yaklaşımını anlamıyor, Joshua ise Lucy’nin parlak elbiselerinden, acayipliklerinden ve iyimser tavrından dolayı hayrete düşüyordu.
Şimdi, aynı terfi için çabalarken çekişmeleri doruk noktasına ulaşmış ve Lucy, bu son oyunları neredeyse onu işinden edecek olmasına rağmen geri adım atmayı reddetmişti. Fakat Joshua ve Lucy arasındaki gerilim kaynama noktasına gelecek ve Lucy, belki de Joshua’dan nefret etmediğini fark etmeye başlayacaktı. Hatta belki de Joshua’nın da ondan nefret etmediğini. Yoksa bu sadece başka bir oyun muydu?


İki karakteri de aynı zamanda anlatacağım. Lucy şirketin en sevileni, en güvenilir olanı ama Joshua tam tersi, sert tavrı ile bütün şirket çalışanları ondan korkuyor. Patronunun işini yapan, patronunu hiç sevmeyen Joshua, yine tam tersi patronunu çok seven, onunla iş yapığı için mutlu olan Lucy. Öyle ki ondan ayrılma söz konusu olunca çok üzülüyor. Çok farklı karakterler ve ikisi de birbirinin zıttı.
Lucy ve Joshua'nın arasında sürekli bir oyun var, bakışma oyunu gibi. Şu an diğer oyunlar aklıma gelmiyor ama hem eğlenmek hem de kazanma hırsı oyunu daha da çekilir kılıyor. Tabii çiftimizin arasındaki romantik olaylardan sonra oyunlarda değişiyor.
Kitabı Lucy'nin bakış açısından okuduk ama bir kaç bölüm Joshue'dan da okumak isterdim. Gerçi yazar son bölümlerde bu zahmetten bizi kurtarıyor ama hoş olmuyor, sizce de her iki karakterden de aynı zamanları okumak hoş olmaz mıydı?


Düşman olmalarının ilk sebebi Joshua'ın ilk işe gelişi ve çiftimizin karşılaşması. Lucy o günde, o zaman yaşananlardan hep pişman ama Joshua en sonunda neler olduğunu anlatana kadar. O kısma Lucy, okuyucular ve ben düştük net! Lucy'nin gözünü hırs öyle bürümüş ki çevresinde olanlardan bihaber. Daha ilk satırlarda Joshua'ın davranışlarından ne olduğunu anladım ben ama işte o ilk karşılaşma sonucunda olaylar buraya geliyor.
Lucy'nin iç sesleri, oyunları çok güzel olduğu kadar Joshua'ın kıskanç halleri de çok iyiydi. Çaktırmadan sorular sorması, Lucy'nin ağzını araması sahnelerini okurken çok eğlendim. Kitaptan en beğendiğim detay Joshua'ın odasının rengi, biz okurlar tam olarak çakmıyoruz, Lucy ne zaman ki anlıyor biz de öyle anlıyoruz, çünkü sağ olsun yazarın kalemi çok değişik. Ona birazdan geleceğim.
Kitap gerçekten güzeldi, romantik komedi severler beğenir. Okurken eğlendim ama beklentim yüksek olduğu için biraz hayal kırıklığı yaşamış olabilirim. Bitirirken bu kadar mı demiş olabilirim. Bir kere ben biraz ekşın bekledim ama nerede, ufak bir kıskançlıktan başka pek bir şey olmadı. Sevenleri beni linçleyebilir ki linçlendim instagramda asdfghj yine de yazacağım. :D Birazcık yanlış anlamalar, kızın sürekli bahsettiği aile evine gitmesi, oraya Joshua'ın gitmesi, özürler, konuşmalar falan olsaydı güzel olmaz mıydı? Mesela Lucy'nın ailesi Joshua'ı nasıl karşılardı? Bunları merak ettim açıkçası. Eğer yazar devam kitabını yazarsa hayır demem. Şu an ülkemizde yazarın çıkan üç kitabı var, bu haricinde diğerlerini seven yok, o yüzden bundan başka kitabını alacağımı sanmıyor. Eğer bu mükemmel, onlar kötüyse kalsın. ;)


Yazara gelecek olursam, o kadar değişik bir kalemi var ki anlamadım gitti. İlk olarak karakter analizleri(öyle mi deniliyor bilemedim :D) hiç iyi değildi. Yani kitabın ilk satırından, son satırına kadar Lucy karakteri kafamda tam oturtamadım. Bir bölümde şöyleyken diğer bölümde çok değişik bir stili vardı. O yüzdendir ki Joshua'ın oda rengi bize sürpriz oldu asdfghjk
Bu kadar yorumdan sonra okuyup okumamak size kalmış, eğlenceli, romantik komedi bir kitap istiyorsanız birebir, sonuna kadar sizi sıkmaz, okurken çokça kafanız dağılır ama beklentiyi yüksek tutmayın aman ha.



Kitaba Puanım 5/3,5^^






Alıntı hiç yok asdfghjk


Diğer yorumlarımda görüşmek üzere^^
Sevgiyle kalın^^




Buralarda da varım^^






15 Ekim 2021 Cuma

Toprağın Sonu//Elisa Kova(Hava Uyanıyor #3) Kitap Yorumu^^

 Selamlar^^
Nasılsınız? Hem yoğun günler geçiyor, hem de buralarla ilgilenmeye çalışıyorum. Sürekli yazılar birikiyor ve ben hiç ilerleme katedemiyorum. Bir tane yazı yayımlıyorsam, beş tane yazı üstüne geliyor. Kimler benim gibi?
Yine klavyem(Çenem)açıldı. :D Gelelim kitaba. Çok sevilen Hava Uyanıyor serisinin üçüncü kitabını bitirdim. Bu seri gittikçe yarı güzelleşiyor, yarı kötüleşiyor. İkinci kitabın sonunda olanlardan sonra çok heyecanlı başladı kitap, sonra durağan ama entrikalı yerlere geldik ve o son bomba. Okuyanlar anladı. 😓



Havanın gücüyle uyanmış bir kadın, ateşle terbiye edilmiş bir asker, kandan doğmuş bir silah.
Vhalla Yarl, Kuzey’deki cepheye ulaşmıştı. Kan ve ateşle imtihanından sonra Solaris İmparatorluğu’nun vereceği bu son savaşta kendini her şeye hazırlamıştı. Artık karşısındaki seçenekler kölelik ya da özgürlük değildi. İmparator hâlâ Vhalla’nın kaderini demir yumruğunda tutuyor ve Havagüdücü’nün hayatta kaybedebileceği her şeyi, her an bırakmak üzere uçurumun üstünde sallandırıyordu.
Vhalla’nın, hayatına yön veren her şeyden uzaklaşması ve tamamen kendine ve gücüne odaklanması gerekecek fakat bu hiç de kolay olmayacaktı.

Vhalla yine aynıydı ama beni sinir etti arkadaşlar. İkinci kitabı okuyanlar buraya geleceği için rahat rahat yazacağım. Şimdiden uyarıyorum, ikinci kitaptan spoiler yemek istemiyorsanız buradan sonrasını okumayın. :) Aldrik en sonra büyük bir tehlikeye atlatıyor ve kurtarılıyor, yine de ölüm döşeğinde yatmaktadır. Tek çare ise Vhalla'ın kuzeydeki birliklere gidip yardım çağırmasıdır, en hızlı o gitmeli yoksa Aldrik ölebilir.
İşte yine Vhalla zor görevler başında ama gelin gören ki Solaris İmparatoru oğlunu kurtarmasına rağmen Vhalla'e hala düşman ve onun yok olması için elinden geleni yapacaktır. 
Vhalla kitapta en güçlü insan olmasına rağmen imparatorun altında ezilmesine üzüldüm her okuduğumda, istese o imparatoru yakıp yıkar ama işte henüz çok iyi değildir ve düşmanı çokken bunu yapması imkansız. Neyse ki prensler vardı da azıcık el üstünde tutuldu.
Tek sinir olduğum şey ise ikinci kitapta kılık değiştirdiği zaman Daniel ile yakınlaşmasını bu kitapta da ilerletmesi. Tamam zor zamanlarında vardı ama Aldrik deyince atlaya, zıplaya giden kızın Daniel söz konusu olunca ikilemde kalması asabımı bozdu. Aldrik onun için tahtan vazgeçecek(ben uydurdum, öyle bir şey yok ama yapar yani o kadar çok seviyor) ama Vhalla o kadar kötü zamanlardan sonra-ki biz neler neler okuduk, bunlar ne ki- ilgi bekliyor aman yapma etme, Aldrik var yaa, Vhalla'm diyen Aldrik var. Eğer dördüncü kitapta böyle devam ederse hak etmiyor deyip seni silerim Vhallaaaa. -_-
Neyseeeeeeee


Gelelim Aldrik'e. Neler çekti, çekmiş ve çekiyor. Vhalla iyi büyümüş onun yanında. Biliyorsunuz bir kelepçe olayı var, okuyanlar anladı ve Vhalla Aldrik'in geçmişinden olaylar görüyor. İşte onları okuyunca ah be Vhalla sen Alhrik'in yerinde olacaksın ki artık kendini nerelere atarsın artık. :P
Aldrik hem imparatorla uğraşırken hem de aşkı için elinden geleni yapıyor, en son ki sahne işte böyle bitiyor. Tamam Aldrik'in söyledikleri, yaptıkları çok kötüydü, okudukça yuh dedim ama gerçekti. Yazar, ah yazar. -_-
Yine de Vhalla biraz alttan alabilir miydi diye düşünüyorum, Aldrik'in en son yaptıklarından sonra iyi oldu ama işte sebepler, zorunluklar vs. Oyy ne bileyim, bu yazar beni çıldırtıyor. :P
Sırf meraktan dördüncü kitabın konusunu, yapılan yorumları okudum ve sonunda sakinleştim. Bakalım okuyunca neler olacak, bu yazar uslanmaz, yine bizi çizgimizden çıkarır. 😑
Serideki olayları seviyorum ama en çokta yazarın kalemine hayranım. uçuyor resmen kitap, çok akıcı. Mantık hataları ve saçmalıkları var yazarın ama işte kalemi güçlü.



Toplu almasaydık devam eder miydim hiç bilmiyorum, umarım son kitapları daha iyi olurda keyfimiz yerine gelir. Yazar yazarken nasıl bir ruh halinde çok merak ediyorum, gaza gelip yazıyor yazıyor sonra bir bırakıyor her şey karışmış ama memnun bundan asdfghjkl 
Şu anlık dördüncü kitabı ilk ikiz okur gibi, sonrasında ben okurum ama ne zamana artık. 
Okumak isteyenler için ilk kitabı okuyup deneyin derim, sonra okumak isterseniz zaten devam edersiniz. :)
Ve kitaba 3,5 verdim çünkü o son. 😒



Kitabı Puanım 5/3,5^^




Alıntılar^^

Savaş tüm dünyayı tuhaf bir şekilde eşitliyordu. Savaşta lordlar ve leydiler sıradan insanlar gibi yemeklerini kendileri hazırlamak zorunda kalıyorlardı. Savaştaki her şeyin ya kazanılması ya da ele geçirilmesi gerekiyordu.


*****


"Benden vazgeçme." Aldrik gözlerini sıkıcca yumdu. "Benim için yaptıklarını hak etmiyorum... ama
sen... bu, yıllardır bana kendimi insan hissettiren ilk şey, beni daha fazlası için çabalamaya iten ilk şey. Sen beni gerçekten mutlu eden, tekrar bir şeyler istememi ve umut etmemi sağlayan ilk kişisin." "Senden asla vazgeçmedim," diye belirtti Vhalla kibarca.



*****

"Elbette prensim." O da ayağa kalkarken yüzünde küçücük bir gülümseme varda. Vhalla resmi hitabı bir sevgi ifadesine dönüştürmenin tadını çıkardı. Aldrik gerçekten de onun prensiydi.




Yeni yazılarımda görüşmek üzere, sevgiyle kalın^^



Buralarda da varım^^