27 Kasım 2025 Perşembe

Sana Ulaşmaması Dileğiyle//Ann Liang Kitap Yorumu^^

 Selamlar^^
Benim bu internetten görüp, hemen tav olup kitap almalarım ne olacak. :S Ama korkamayın bu sefer kitabı sevmemezlik yapmadım, iyi ki okudum diyorum ama benim derdim yazarla.
Kitabın konusu gençlik üzerine ama asıl konu nefreetten aşka.
Nefretten aşka konulu kitapları severim, bunda da nefretin maşallahı vardı. Ama güzeldi, bize böyle nefreti iliklerimize kadar hissettirecek kitaplar lazım.
Lakin yazar sonunu öyle hızlı bitirmiş ki, bakın kitaplara olan saygım olmasa çoktan dışarı dışarı fırlatmıştım. :D


Okul kaptanı, sınıf birincisi, her öğretmenin gözdesiydi. Örnek öğrenci gülümsemesini yüzünden hiç eksik etmemek kolay ol­masa da Sadie’nin gizli bir silahı vardı: Bütün öfkesini e-posta taslaklarına kusuyordu. Tabii ki bu e-postaları asla göndermeye­cekti –birinin kalbini kırmaktansa ölmeyi tercih ederdi– ama güç delisi İngilizce öğretmenine ya da grup ödevinde onun emeğini çalan beleşçi sınıf arkadaşına ağzına geleni saymak, içini boşalt­masını sağlıyordu.
En hararetli e-postalarını ise çocukluklarından beri kendini beğenmişliği ve rekabetçiliğiyle acayip sinirini bozan, okul kap­tanlığını paylaşmak zorunda kaldığı Julius Gong’a yazıyordu. “İlgiden besleniyorsun, kendine tapıyorsun ve inanılmaz ukalasın… Tarağının kırılmasını ve o saçlarını aslında öyle olmadığı hâlde yu­muşacıkmış gibi gösteren hangi pahalı ürünü kullanıyorsan onun bir daha eline geçmemesini tüm kalbimle diliyorum.”
Sadie’nin kafası rahattı çünkü kimse bu e-postaları okumaya­caktı… Derken yanlışlıkla hepsi gönderildi.
Sadie’nin özenle inşa ettiği çatışmasız hayatı bir gecede dar­maduman olmuştu. Artık herkes Sadie’nin onlar hakkında ger­çekte ne düşündüğünü biliyordu ve onlar da Sadie hakkında ne düşündüklerini hiç çekinmeden ona söylüyorlardı. Fakat tüm bu kargaşanın ortasında bir kişi, “gerçek” Sadie’yi sevmeye başla­mıştı: Nefret etmeye ant içtiği Julius.

Sadie okulun son senesinde, her şeyde iyi olup okulu en iyi şekilde bitirip üniversite hayalleri kurup, gitmek ister. Okuldaki rakibiyle ise sürekli bir rekabet halinde olan Sadie ne zaman onunla bir rekabet ortamına girse aklında puanlama sistemi tutar ve her zaman kendisinin birinci olması gerekiyordur.
Bir gün başına hiç gelemeyecek, gelmesi imkansız olana bir şey olur ve yıllardır kendisine yapılan haksızlıkları içine atmayıp, e-posta yazarak taslaklara kaydettiği bütün e-postaların hepsinin herkese gittiğini acı bir şekilde öğrenir.
Hikayemiz burada başlıyor. Ben daha sert bir karakter bekledim ama aslında Sadie içinde başkalarını kırmaktan korkan, kendisinden nefret edilmesinden hoşlanmayan birisiydi.
İşte bu yüzünden okumak daha zevkliydi.
Sadece bu kadar zeki olup, Julius’u fark edememesi garipti.
Ama işte kitap ve arada nefret olunca gerçekler görünmüyor.


Julius çok tatlıydı, Sadie kendisinden çokça nefret etmesine rağmen onun aslında Sadie’den hoşlanması(bu spoiler değil, kitabın en başından belli zaten) ve bunun her şekilde belli etmesi çok güzeldi. Zaten nefretten aşka kitaplarında genelde ilk aşık olan erkek karakter ve kızın gözü rekabetle o kadar kapanmış oluyor ki çevresinde olan bitenden bihaber.
Bence bu çok tatlı, o yüzden nefretten aşka kitaplarını seviyorum.
Son kısımlarda çiftimiz bir de konuşabilse var ya ne güzel olurdu. :D

Kitapta sadece Sadie’nin arkadaşı vardı, onunda bazı mevzuları vardı ve acaba kitabı var mı ya da çıkarmı merake diyorum açıkcası. Okuması güzel olurdu, belki Sadie ve Julius’ı da okuruz.
Kitap kısa olduğu için sadece Sadie’nin ailesi hakkında birkaç şey okuduk. Julius için çok fazla detay yoktu. Olmasını isterdim ama üstünkörü birkaç şey anlatmış olsalarda çok çabuk geçilmiş gibiydi.
Fazladan yirmi sayfa ekle ve bitir yani. Ne gerek var kısa tutmaya.

Yazarın kalemini sevdim, genç bir yazar olmasına rağmen güzel kalemi var ve konu seçimleride güzel. Diğer kitaplarını almak isterim ama hepsinin sonu böyle olcaksa kalsın. Bunu kesinlikle öğrenmem lazım. :)
İşte kitaba tam puan vermeme sebep olan o konuya geliyoruz.
Şimdi kitabın nefret aşkı olduğunu biliyoruz, çokta güzel işlenmiş nefret olayların falan. Hatta son kısma kadar çok beğendim ama arkadaşlar yazar çiftimize iki sayfa romantik kısımlar eklemiş ve kitap bitiyor. KİTAP BİTİYOR!!!
Nasıl yani dedim!!
Hatta son sayfalara yaklaşırken azda olsa bir şeyler olur dedim ama BU NE????
Gerçekten kitaplara saygım olmasaydı yerden yere vurmuştum.
Ben ve Julius bunu hak etmedik biliyor musunuz…
O yüzden çok sevdiğim kitaba bu puanı layık gördüm.


Bundan birkaç kitap önce yine bir gençlik kitabı okumuştum. Ben seviyorum bu tarz gençlik kitaplarını, dizilerini-filmlerini. Ama o kitap kötüydü. Konu olarakta, fazla detayla falan ama bu tam aksine gençlik olmasına rağmen güzeldi.
Bununda eksisi sonuydu işte.
Ama ben bunu çok takmam okurum derseniz öneririm.
Aslında öneriyorum ama nasıl bir kitapla karşılaşacağınızı bilin istedim. :)




Kitaba Puanım 5/3,5^^



Alıntılar^^

Bu iltifat boğazımdan tatlı bir şurup gibi akıp içimi ısıttı. Ama bu onay kırıntılarına nasıl yapıştığımı, insanlar tarafından  sevilmeyi ne kadar çok istediğimi ve insanları memnun etmek için ne kadar çabaladığımı fark etmek utanç vericiydi. Bazen nazikçe sorarlarsa bu insanlara kolumu bile verebileceğimi düşünüyordum.


*****


"Senin tüm varlığın başlı başına virgülsüz bir cümle gibi."


*****


“Çünkü,” dedi sessizce, yüzünde meraklı bir ifade vardı.
Onu daha önce hiç bu kadar ciddi, bu kadar içten görmemiştim.
“Sen dikkatimi vermeye değer tek kişisin.”
Göğsüm bir kez daha acıyla sızladı ama bu sefer farklıydı. Dışı sıcak, içi kor gibiydi. Gözlerimi kapadım ve yutkundum, konuşamıyordum. Tekrar söylesin istedim. Hiç söylememiş olmasını istedim.


*****


Gözleri, içinde sonsuza dek yürüseniz bile sonuna ulaşamayacağınız dipsiz bir karanlıktı.


*****


“O benim gökyüzümdeki güneşim, tüm mutluluklarımın kaynağı. Sadie, her sabah okula gelmek için heyecanla uyanmamın sebebi. Varlığına, burada oluşuna, koridorlarda karşılaşıp onunla konuşabilmeme ve kahkahasını duyabilmeme şükretmediğim tek bir gün yok.”


*****


“Buraya ekmek almaya mı geldin yoksa müstakbel eşini seçmeye mi? Bu kadar uzun süren ne?”
Gülümsemesi hem sert hem alaycıydı. “İkincisi.”


*****


Hayır. Kesinlikle olmaz. Bir kez daha Julius’ı öpersem ölürdüm,
 onun başkasını öptüğünü görürsem de öyle. 





Not: Daha fazla alıntı vardı ama spoiler olur diye kendime saklıyorum ama yazarın bu tarz şeyler yazdığını bir kez daha anladıktan sonra ufacık romantik sahnelerini bizden hor görmesini kaldıramıyorummm :(




Yeni yorumlarımda görüşmek üzere, sevgiyle kalın^^










26 Kasım 2025 Çarşamba

Ölü Şeyler Bize Aslında Çok Daha Yakın //Robin Wasley Kitap Yorumu^^

Selamlar^^
Uzun zaman sonrasından sonra güzel bir fantastik kitap yorumuyla karşınıza geldim. İlk kapak duyurusu yapıldığında hem konuya hem de kapağa hayran kalmıştım. Sonra yayınevi tiktoktan yazınca neden olmasın dedim. Bakın açık açıkta söylüyorum.
Şimdi sırf yayınevinden geldi siye abartacak değilim. Kitap güzeldi, ilginçti ve merak edilesiydi.
Veee eğer değişmezse en bomba haberi veriyorum, kitap tek kitap.
Ha yazar sevildi diye devam eder mi, eder. Ucu açık bir kitap, konuda öyle ama şu anlık her şey bitmiş gibi duruyor.
Bu arada ben buna yorum yaptım diye biliyordum, fotoğrafları ekler tamamlarım dedim ama yorum yazmamış yaa. :/


Büyülü bir kıyametle uğraşmadan da lise hayatı yeterince zordur. Sid Spencer, tuhaf kasabanın en sıradan kızıdır. Büyünün dünyadan mühürlendiği fay hatlarından birinin üzerine kurulu bu turistik kasabada Sid’in tek derdi saçını mahveden nem, bitmek bilmeyen sakarlıkları, kasabadaki dört Asyalıdan biri olmak ve tarihin en utanç verici reddedilişlerinden birini yaşadıktan hemen sonra en yakın arkadaşı ile hoşlandığı çocuğun sevgili olup onu terk etmesiydi. Derken her şeyi değiştiren o olay meydana gelir: Muhafızlar’dan biri öldürülür, mühür kırılır ve hapsedilen büyü serbest kalır. Yeraltından canavarlar fırlar, kimse kasabaya girip çıkamaz ve bütün bu karmaşanın arkasındaki adam, şiddet yanlısı kanunsuzların çetesiyle birlikte sokaklarda gezinmeye başlar. Sid’in sıradan hayatı bir gecede değişir. Kayıp ağabeyinin de bu olaylarla bağlantılı olduğunu öğrenince onu bulmak ve fay hattını sonsuza dek mühürleyebilmek için diğer Muhafızlar’a katılır. Yaşayan ölüler sürüleriyle, kontrolsüzce büyüyen ormanlarla ve türlü tehlikelerle mücadele eden Sid ve küçük kahraman ekibi, kasabaları ile bildikleri dünyanın sonu arasında duran tek şeydir. Büyünün, katillerin ve filizlenen aşkların arasında Sid, kusursuz derecede normal bir kız olarak kendini mükemmel derecede anormal bir kıyametin ortasında bulur. Peki, böylesine sıradan biri, bu kadar olağanüstü bir dünyada hayatta kalmayı başarabilecek midir?

Sid gizemli ve turistlerin ilgisinin çektiği kasabada sıradan bir şekilde hayatına devam etmektedir. Çocukluk arkadaşından ihanete uğrayıp, onunla daha konuşamamak onu derinden yaralasa da kardeşleri ona yetmektedir.
Bir gün evde sadece kendisi kalınca o gece bütün hayatı değişir. Muhafızların koruması gereken fay hattının biri açılmıştır ve büyük bir deprem olup, büyü serbest kalınca kasabada farklı ve tehlikeli şeyler dolaşmaya başlar. Kardeşinin gelmesini beklerken ona yardım etmeye gelenlerle iş birliği yapmak durumunda kalır ve bir anda kendisini büyük bir mücadelenin içinde bulur.
Sid çok cesur bir karakterdi. Hiçbir şey bilmeden bile muhafızlara yardım etmesi, onlarla savaşması ve mücadele etmesi çok güzeldi.
Ve tabii yazarın aile kavramı, kendi yaşadıklarını kitaba yansıtması baya üzdü.
Kitap yazmasının amacı da buymuş. O yüzden kitap daha anlamlı oldu.

Diğer karakterlerden bir şeyler söylersem ne yazık ki spoiler olur, o yüzden şöyle ufacık bahsedip geçeceğim.
Muhafızlara bayıldım, hem güçlerine hem muhafız olma olaylarına ve sonrasına. Tabii bazı şeylere baya üzüldüm, kızdım ama son kısımlarda olanlar çok güzeldi.
Ve bu büyü işleri çok akıllıca yazılmış, okurken hayran kalmamak elde değildi. Tabii bazı şeyler çok tanıdık geldi. 


Kitabın güzelliğinden bahsettiğimize göre birazda eksi yönlerini yazalım. Şimdi ya yazardan ya da çeviriden bilmiyorum kitap çok karışıktı. Kitaba odaklanmak zordu, karışık olması acaba burada ne okuyorum sorularını getirdi.
Bazı yerleri atladım ya da geri dönüp tekrar tekrar okudum ki anlayayım. Bu sıkıntı olmasaydı kitaba tam puan bile verebilirdim.
Kitaptaki aile bağları bunu hak ediyordu çünkü. Ama bu hatalar beni benden aldı, bir yerden sonra saldım gitti. :D
Sonrasından illa ki abuk subuk çiftler yapacaklar ya, o da eksik kalmamıştı.
Ve kitabın ilk sayfasından, son sayfasına kadar her sayfanın aksiyon, heyecanla geçmesi hem güzeldi hem de bir yerden sonra boğdu.
Yani biraz nefes alsa karakterlerimiz ne olur ki yani dedim. Bir de o kadar sihirli güçleri var ama hep bir şeyler eksik. Tam anlamıyla güçlerini gösteren karakterler azdı ve hepsinin böyle olmaması, kullandıktan sonra hemen yorulmalar vs olması bazen sıkmadı değil. Hayır yani hazır muhteşem güç varken neden sorunlu olsun ki?
Yazarın kalemi güzel olduğu kadar çok farklıydı.


Kitabın eksileri, artılarını yazdım. Okumak isterseniz keyifli bir fantastik kitabı okursunuz. Fantastik severseniz ve bu tarzdan başka okumam diyenlerdenseniz kesinlikle öneriyorum. Farklı bir evren var kitapta ve yukarıda yazdıklarım dışından gerçekten çok güzeldi. :)




Kitaba Puanım 5/3,5^^



Alıntılar^^


İnsandı, kabuk değildi. Ama insanlar da canavarlaşabiliyordu.


*****

Nell'in ruhunun şimdi nerede olduğunu sormak istedim. Ama bazı şeyleri kimse bilmez.


*****


"Senin için ne yapabilirim, Spencer?"
Gözleri kısa bir süreliğine benimkilere kaydı. Masmaviydi ve doğruca bana bakıyordu.
"Senin için ne yapabilirim, Spencer?"


*****


Belki de o ve ben hep öyleydik. Çünkü bizi birbirimize bağlayan şey asla kan bağı olmamıştı. 






Diğer yeni yorumlarımda görüşmek üzere, sevgiyle kalın^^








17 Kasım 2025 Pazartesi

Kuantum Öpücüğü//Amy Noelle Parks Kitap Yorumu^^

Selamlar^^
Yıllar önce kutusuna aldanıp aldığımız kitabı sonunda okudum. Duvarımızda olan kitap rafının en tepesinde olunca ne yazık ki göremiyoruz. Bu tarz bir kitap okumak isteyince başlayayım dedim.
Şöyle ki eğer bu kitabı lise zamanımda okusaydım çok severdim ama şimdi ne yazık ki sevemedim. Kitaptaki tek güzel şey arkadaşlıktı. Onda da saçmalamış.
Aşk konusunda güzel bir şeyler yapayım derken her şey birbirine giriyor.


CALEB
Evie’nin Leo’ya olan ilgisi kesinlikle aklımı kurcalıyor. Çünkü onun bir başkasını tercih etmesi hangi evrende mantıklı olabilir ki?
Ben onun en yakın arkadaşıyım.
Onu seviyorum.
Ayrıca onu tam on dört kez neredeyse öpüyordum.
EVIE
Bu tür şeylere hazır olana dek erkeklerle ilişki kurmanın hiçbir anlamı olmadığını düşünüyordum. O şey olduğu zaman da –ki bunu hiç düşünmemeye çalışıyorum– bu fikirden biraz tiksinmiştim. Öpüşmek bana tuhaf gelmişti… Ama Leo bana, bu olayın ilginç olabileceğini düşündürüyor.


Caleb küçüklükten beridir yan komşularının kızı Evie ile çok yakın arkadaştır, yani Evie öyle bilmektedir. Aslında Caleb Evie’yi çok sevmektedir ve çok fazla öpmeye ramak kalmıştır.
Bir kere tam Evie’yi öpeceği sırada karşılığı sert olunca sadece arkadaş olarak devam eder ama Evie kalbini birine kaptırınca işler sarpa sarar.
Caleb’i çok tatlıydı, Evie’nin yaşadıklarını anlayan, yardım eden biriydi ama son zamanlarda arkadan iş çevirmesi çok hoşuma gitmedi açıkcası.
Çok gerek yoktu bence, Evie bir şekilde zaten bir şeyler hissediyorsa çıktığı oğlana aynısını hissetmeyip geri gelecektir zaten. Ki bu işte bilinir ki en büyük koz kıskanmadır. İki kıskandır bak ne oluyor. :D


Evie ailesi ile yaşadığı sıkıntılar yüzünden Caleb ve ailesine bağlanmıştır.
Bütün sıkıntıları ve yaşadıklarını bildiği için rahatlamayı sadece Caleb’in yanında olur ama sadece arkadaşı olarak görür ama aralarındakiler bozulur diye başka ilişkiler kurmak istemez.
Terapisti yeni arkadaşlar edin dedikten sonrada bunun flört olcağını bilemez ama sınıfta kendisi gibi düşünen biri olunca onunla konuşmaya başlar ve aslında kendisine bir şeyler hissettiğini anlayınca ilişkileri başlar ama Caleb gibi olmayınca kafasında soru işaretleri vardır.
Evie’nin yaşadıkları gerçekten çok zordu, son kısımda annesinin yaptığı ise dayaklıktı. Yine de affedip konuşmak istemesi şaşırtıcı. Sonuçta işler başka olabilirdi.
Caleb’in yaptıklarına ben daha sinir oldum, Evie hemen affetti falan.
Gerçi kendisine hak veriyorum, bir ilişkiye başlasalar ve sonra yürümese bu sefer en iyi arkadaşını kaybedecek. Cidden zor ama sonunda işler yoluna giriyor.
Kendisini ve güçlü duruşunu çok sevdim. :)


Ortak arkadaşları Bex’de ailesi yüzünden sıkıntılar yaşayan bir genç kız.
Başka bir eyalette okumak için ailesinden zor, bela izin alır, o da şartlıdır. İşte bu onu çokça zorlar.
Caleb’in ailesinin dışından hepsinin sorunlu olması cidden ve bunlar ne yazık ki gerçek.
Okullarındaki cinsiyet ayrımına ayrıca kıl oldum. Kaçıncı yüzyıldayız ama hep aynı terane. Usandık artık arkadaşlar ama neyse ki Evie gereken cevabı verdi.
Yazarın kalemi akıcıydı, onu sevdim ama sürekli fizik ve matematik terimleri kullanması çok vardı ve aşırı sıktı.
O yüzden fizik ve matematik sevenler çok ama çok sevecek gibi. Ama romantiklik konusunu bir kez daha düşünün derim.


Kısa bölümlü kitapları çok severim, çabuk okunuyor. Bu da onlardan biriydi.
Ama işte başta da dediğim gibi eğer lisede olsaydım ve denk gelip okusaydım kesin severdim ama şimdi sevemedim. Oysa ki ben geçlik kitaplarını severim ama bu kitap çok hoşuma gitmedi açıkcası.
O yüzden önermiyorum. Tek sevdiğim Evie’nin iyileşme süreciydi ve kendine olan güveni. Bu kısımlara bayıldım.
Ve ben okumak istiyorum derseniz eğer anksiyete sıkıntılarınız varsa önermiyorum, tetiklenecek olaylar oluyor çünkü. 




Kitaba Puanım 5/3,5^^



Alıntılar^^


İstese onun için ormanları yakar, arabaları hurdaya çevirir, Newton'u tuğla tuğla yıkardım.


*****


"Dünyada aptallar yoğun kümelenmiş" yazıyordu.
Hiç kişisel mottom olmamıştı ama eğer olsaydı bunu seçerdim.


*****


Bunu anlamamış olmasına inanamıyordum.
"Çünkü onların hiçbiri sen değilsin."





Yeni yorumlarımda görüşmek üzere, sevgiyle kalın^^












10 Kasım 2025 Pazartesi

Soundtrack #2//Mini Kore Dizi Yorumu^^

Selamlar^^
Bon Appettit Your Mejasty dizisinin izlerken illa ki bir dizi bulmam gerekiyordu, editten gördüğüm diziyi izlemeyi düşünüyordum, bu fırsat çıkınca izleyeyim dedim.
Serinin birinciside var ama hem konu farklı hem de oyuncular. Onu da izlerdim, Park Hyun Sık oynuyor ama partnerini sevmiyorum ya. O yüzden o kaldı, direkt buna geçtim.
O daha güzeldir tahminimce. Bu da güzeldi ama, aması var işte. :/
Tabii başka diziyle beraber izlediğim için hemen de bitiremedim. Dizinin aması ise devamında. Senaryo çok güzel olabilirdi, baştan çok sevdim ama sonradan kadın karakterimizin yaptıkları beni benden aldı. 
Yine de kısacık, güzel bir diziydi.



Konusu;

 Üniversitedeyken müziğe olan tutkuları sayesinde tanışan ancak mezun olduktan sonra ayrılmak zorunda kalan Hyun Seo ve Soo Ho'nun nasıl tekrardan bir araya geldiğini anlatıyor. Yıllar önce üniversite grubunda vokalist ve klavyeci olarak tanışan ikili, altı yıl boyunca neredeyse her günü birlikte geçirirler. Ayrıldıktan dört yıl sonra tekrar bir araya geldiklerinde eski duyguları yeniden ortaya çıkar.


Güney Kore Sineması sitesinden alıntıdır.



Noh Sang Hyun//Ji Su Ho^^
Yıllar önce yaşadığı ayrılıktan sonra hayatını zar, zor geçindiren Su Ho herkesin küçük gördüğü içerik üretmelerden sonra şirketin ceosu olur ama çok çalışma sonucunda rahatsızlanınca bir ay dinlemeye zorlanır. Bu arada piyano çalmak zorundadır ki iyileşmesi daha kısa sürsün.
İşte o zaman çok eskilere gömdüğü aşkını karşısında görünce her şey eskiye döner.
Kendisi bir filmde  oynamıştı ama orada saçma sapan bir kişilikti. O yüzden izlemedim onu. Hatta bu diziyi izlememin en önemli nedeni bu. Adam çok yakışıklı ve oynadığı bir dizi-filmi izlemek istiyordum. İyi oldu yani.
Karakteri ise baya bir üzücüydü. Geçmişinde kendisine yapılanı hem hak etti hem etmedi. Neden yani konuşmak varken böyle yapıyorsun kardeşim.
Ve sonradan yaşadıkları aşırı kalp kırıcıydı. Dizide en üzüldüğüm karakterdi.
Sonradan tabii zengin olması, ona yaşatılanı süper bir şekilde yaşatması. Bu kısımları daha fazla görmek isterdim, çünkü karşı taraf hak etti.
En son Suzy'nin dizisinde(yarım bıraktım) gördüm, devam etseydim seyir zevki güzel olurdu. :D Komikti çünkü. :)



Keum Sae Rok//Do Hyeon Seo^^
Yıllardır çalışmasına rağmen bir arpa boy gidemeyen Hyeon Seo çok sevdiği piyanosunu hem sağlığı hem de işleri için satmak zorunda kalır.
Tabi paraya ihtiyacı olduğu için özel derste vermeye başlar. Bu sebeple yıllar öncede kalan eski sevgilisini görünce başta çok şaşırır ama sonradan sanki suç adamdaymış gibi davranır.
İşte burada bu karaktere aşırı kıl oldum. Ayrılma sebeplerini anlarım ama yıllar sonra adam senin karına gelince sanki suç onunmuş gibi davranmasına çok sinir oldum. Çünkü olayı öğrendik, neden ayrıldıklarını gösterdiler ve kızın adama öyle davranmasını mantıksız bulduğum için tavrı o kadar saçmaydı ki izlerken gerçekten tahammül edemedim kıza.
Ha oyunculuk güzeldi, ilk defada burada izledim.
Daha mantıklı, güzel dizilerde görmek isterim.



Sohn Jeong Hyuck//K^^
Youtube içeriği olan K yaptığı müzikle Su Ho'nun dikkatini çeker. Bundan önce Hyeon Seo ile rastgele karşılaşan K, onun piyano çaldığını öğrendikten sonra şarkısına yardım etmesini ister.
Bir şekilde bu üçlü, şarkı için bir araya gelir.
Şu altı bölümlük diziye de ikinci erkek koymayın yaa, hem adam haklıyken bari ona da bir tane karakter yazsaydınız da kıskandırması olsaydı bari. Kızın kıskanmasını çoook isterdim. Çünkü Su Ho bunların hiçbirini hak etmedi arkadaşlar, anlıyor musunuz??? :D




Resimler^^


Piyano mevzuları çok güzeldi. Ortaklaşa çaldıkları şarkıda çok güzeldi.


Şurada bir tane başka kadın partner olsaydı ne güzel olurdu. Yani kıskanç sahneler koydunuz, bari tek taraflı olmasaydı. Bu dizideki yaram bu arkadaşlaaar. :D


Hele nasıl dikleşiyor. Sanki adam bunu ortada bıraktı. Zengin olması da suç oldu. Kim yazdı bu dizinin senaryosunu?????
Bir iki laf edeceğim.



Tabii çift olarak çok güzellerdi. Bu kısımlara bayıldım, es geçemem şimdi. :D





Bunları sevmedim ama şarkıları gerçekten güzeldi.


Eski zamandaki halleri. Adamı o mahzun, aşkı için her şeyi yapacak halleri çok güzeldi. İşte bu yüzden adama yapılan haksız davranışa sinir oldum.




Gifler^^



Çokta güze giyiniyordu. Kız Hyeon Seo çatla da patla. Bak neler kaçırmışsınnnn


Hak etmedin sen bunları... :/












Ve Son^^

Son bölüme kadar izlediğim editin gelmesini bekledim, geldi ve değdi mi? Evet değdi ama dizinin sonu aşırı saçmaydı. Neden dedim ya nedennnn???
Diyorum ya bu senarist ne yapmaya çalışmış anlamadım gitti. Kendini bulmaksa böyle mi olur yani?
Altı bölümlük bir diziyi ne kadar kötü yaparım diye baya düşünmüş ve sonunda saçma bir finalle diziyi bitirmiş.
Tamam kendini bulma(onlara göre) mevzuları dönme falan vardı ama yaptıkları şeyi son dakikalara koyunca güzel durmuyordu.
Neyse işte, sonunu çok beğenmedim. Dizinin belli kısımlarını hiç beğenmedim.
Başrol erkek dışında hoşuma giden bir tek şeyde şarkıydı ve piyano kısımlarıydı.
Kısa bir dizi izlemek isterseniz bakabilirsiniz ama yazdıklarımı düşünün ve beklentiyi çok yüksek tutmayın. Ben biraz beklentiyi yüksek tuttuğum için böyle oldu bence.
Son olarak, adam hem fakirken hem de zenginken hep suçluydu. Geri dönmesi o kadar hataydı ki, bırak ne hali varsa görsün Hyeon Seo, gururlu, kibirli ve ne istediğini bilmeyen kişi.









Diğer yorumlarımda görüşmek üzere, sevgiyle kalın^^