Klasikler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Klasikler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Nisan 2024 Pazartesi

Aşk-ı Memnu//Halit Ziya Uşaklıgil Kitap Yorumu^^

 Selamlar^^
Bu yıl her ay bir klasik okuma planım vardı, Ocak ayını güzelce atlattım, Şubat ayında Nurhayat ile ne zamandır planladığımız Aşk-ı Memnu okuyalım dedik, hatta grup kurup bir sürü okurla okuyalım dedik ama arkadaşlar işler öyle yürümedi.
İlk olarak kitap dizi gibi değil, iyi ki değil. Sonrasında sadeleştirilmiş metin olmasına rağmen çok zor okundu. Günde kırk, elli sayfa okuyordum ama okumam gereken kitaplar olunca düzenli devam edemedim. Onunda çözümünü bulup sesli kitap olarak dinlemeye başladım.
İşte o daha da sıkıntılıydı, çünkü onda okunan kitap orijinal metindi haliyle dinleyince bu ne oldum ama öyle ya da böyle bir buçuk aya bitti. Tabii okumadığım zamanlar çok oldu. :D
Ve ilk izlenim olarak kitap çok fenaydı, Behlül çok çok fenaydı.
İnanın görsel olarak rahatsız edici şeyler olsa da dizi kitaptan daha usturupluymuş. :D


Yirminci yüzyıl başında İstanbul’da, Batılı yaşam tarzını benimsemiş bir toplum katında geçen gönül macerasını konu edinir. Her bir karakterin özel bir hayat yaşaması romanın başlıca özelliği sayılır. Öte yandan bunlar tarihimizde bir dönüm noktası olan Batı’ya açılışın insanlarıdır, ama ne kadar Chopin çalsalar, Alexandre Dumas okusalar, redingot giyseler de düşünce ve duyarlıklarıyla bizim insanlarımızdır.

Karakter analizi ile devam etmeyi düşünmüyorum. Daha çok kitapta gerekli gördüğüm şeyleri ve yorumu yazıp bitirmeyi düşünüyorum.
Normalde klasiklerin yorumlarını yazmıyorum, Instagram hesabımdan paylaşıyorum ama bu kitabımı yazmak istedim.

Kitap güzel başladı, tamam zor okundu falan ama bırakmak istemedim. İlk olarak Yöreoğlu ailesini, kimin ne olduğunu anlatıyor yazar. Oyy buraları okurken sıkıldım yalan yok, çünkü çok detay veriyordu yazar. Sonrasında konu konuyu açtıkça Ziyagil ailesi, kimin kim olduğu vs. diye devam etti.
Yani direkt olaylara girmesi baya bir yavaş oldu.
Bununla beraber işler hızlı ilerledi tabii. Bir kaç olaylar vs. derken baktık Bihter ile Adnan evlenmiş.
Bu kısımda aynı dizideki gibi Bihter çok yumuşak başlı ve Nihal'e çok iyi davranıyor ama nabrut Nihal öyle mi?
Ama onunda hakkını yemeyelim, o da babası mutlu olsun, evde huzursuzluk olmasın diye çok şeyden feragat etti. Bence Bihter Adnan'ın zenginliğini o kadar düşündü ki çocukları unuttu, sonra evlenince kabullenmekte zorlandı. Adnan çocuklarına zaman bile ayırmıyordu, dizide öyle mi? Resmen Nihal konağın hanımı gibiydi asdfghjkl
Evet Nihal sürekli dirsek gösteriyordu ama ilk zamanlarda çok iyi anlaşan karakterler okuduk. Ne oldu da işler çığırından çıktı anlam veremedim açıkçacı.


Sonrasında Bihter ve Behlül arası aşırı saçmaydı ya. Bir kere Bihter öyle dışlanmalar vs. yaşamadan direkt ben çok büyük hata yaptım, aşksız evlilik çok kötüymüş, gençliğimi bu kocayla mı geçireceğim diyor.
Dizide bir sürü olay oluyor Bihter'in Behlül'e yanaşması için. O yüzden kitapta direkt benim canım sıkıldı, hadi aldatayım mod aşırı saçmaydı. Klasik ama yazarın aklında ne varmış anlamadık gitti. :D
Sonrasında Behlül'ün mevzusu. Adam resmen evli barklı kadınları, hatta yaşlı kadınları nasıl baştan çıkarsam diye kafa yoruyor.
Dizide Peyker'le eski sevgililerdi, yani Peyker'in kocasından önce ama kitapta Behlül resmen evli ve çocuklu kadına yürüdü yaa asdfghjk
Sonra az daha genç olsa Firdevs hanımla bile olurdu, öyle bir kafada karakter. :D 
O yüzden dizideki Behlül kitaptaki Behlül'den daha az Ş... sdfghjklş


Genel olarak diziyle, kitap aynı gibiydi. Esas olaylar birebir var dizide. O yüzden çok yabancılık çekmiyorsunuz. Tabii izleyenler için. İzlemeyenler bu ne ya diyor haliyle.
Ve en önemli hususu belirtmek isterim, Behlül Adnan'nın kitapta daha uzak bir akrabası gibi. Şu an tam hatırlamıyorum ama okuduğumda bu kadar mı uzak falan demiştim.

Genel olarak bağlarsam yaşanan yaşandı, atılan kazıklar fenaydı. Olaylar çok hızlı gelişti ve en sonunda olanlar oldu.
Sürekli diziyle kıyaslama yapıyorum ama bence Bihter kitapta öyle bir son istemedi. Yani bir anda her şey oldu bitti. Okuyanlar ve izleyenler ne demek istediğimi anladı bence.
Kitapta Adnan kötü biri değildi, dizideki gibiydi. Tabii sonradan aklı başına geldi evlilik konusu falan ama en son çıkan filmindeki gibi kötü değildi. Orası cidden abartmış.
Filmi izlemedim, kesitlerine baktım oradan biliyorum.


Uzun lafın kısası çokta okunacak bir kitap değildi.
Ben lisede okumuştum ama günümüz Türkçe ile değildi. Belki daha kolay okunur falan diyordum ama ne yazık ki öyle olmadı. Sesli dinlemek daha güzeldi ama o da aynı ilk okuduğum kitap gibiydi, bazı kelimeleri anlamadım bile. Olaylardan bir şeyler çıkarmaya çalıştım sadece.
Kitapta diyaloglar güzeldi, okurken sıkmadı ama diğer türlüsü o kadar çok sıktı ki bazı yerleri atlamış olabilirim. :D
Şimdi eski, siyah beyaz çekilmiş dizisi var. Onu izlemeyi düşünüyorum.
Tabii uygulamasında ücretsiz izleyebilirsiniz. :)
Klasiklere puanlama yapmıyorum.
Alıntıda yok :D



O yüzden yorumumu burada bitiriyorum^^
Okuma etkinliğine katılan herkese teşekkür ederim. Bakalım onlar bitirmiş mi? :D




Yeni yazılarımda görüşmek üzere, sevgiyle kalın^^




Buralarda da varım^^




11 Temmuz 2023 Salı

Madam Bovary//Blogları Canlandırma Projesi Haziran Ayı Film Yorumu^^

 Selamlar^^
BCP için bu ay çok geç kaldığımın farkındayım ama temizlik, bayram, yaza giriş vs. derken inanın anca şu an izleyip yazabiliyorum. :/
Fransız Edebiyatının önemli eserlerinden biri olan Madam Bovary'nin filmini izleyip yorumlayacağım. Aslında kitabı okudum ama ben diyeyim 11, siz deyin 12 yıl. İlk uzun soluklu kitap okumaya bu kitapla başlamıştım. Valla cesaret ister, nasıl başlamışım aklım almıyor. Gerçi bir ayda anca bitirmişimdir ama okumuştum. Bir de kitabın ağır olmasını göz önünde bulundurursak valla iyi cesaretmiş :D
Ama şu an deseniz ki ne hatırlıyorsun, hiçbir şey :D
Filmini hiç izlemedim, peki bir şey anladım mı? Onu devamında anlatacağım. ;)



İyi kalpli ve sıradan bir hayat süren doktor Charles Bovary'nin yüksek idealleri ve aşırı lüks tutkusu olan karısı Emma Bovary'nin, yaşamın tekdüzeliğinden sıyrılmak için girdiği durumları ve yaşadığı ilişkileri konu alır. Yazar, karakterlerin iç dünyalarını açıklarken realizmin gözlemci yönünü kullanmıştır.

D&R sitesinden alıntıdır^^


Filmi ne yazık ki sevemedim.
Karakter olarak zaten sevemedim ama oyunculuk olarak da bir garipti. Yani o psikolojik bunalımı hissetmekten çok oyuncunun saçma hal ve hareketlerini izledim.
Mesela Madam Bovary bir bunalımın içinde ve kendini dışarı atıyor, zaten ıssız bir kasaba, eğlenceler yok, bununla beraber eşide çok fazla karısına destek olmayınca mutluluğu eve ve kendine yeni eşyalar, kıyafetler alarak bulmaya çalışıyor. Bununla beraber bir de aşkı dışarda arayınca ipler kopuyor tabii ki.
Şimdi unuttum falan dedim ama kitabı okuduğumuz zaman karakterimizin girdiği bunalımı çok iyi okurduk ama filmde olmamış, yapamamışlar. Yani neden böyle davranıyor, neden daha ilk dakikada aşkı, sevgiyi dışarıda anlıyor çok anlamıyoruz. Tamam eşi de çok ilgisiz ama ne bileyim biraz daha inandırıcı şeyler olabilirdi. Kitapta detaylar illa ki mevcuttur.

Oyuncuyu Jane Eyre'de de izledim, orada çok iyiydi, demek ki oyuncudan çok senaryo ya da yönetmenle alakalı bir durum var. Bunu daha iyi öğrenmek için diğer yapımlarını izlemeyi düşünüyorum.


Çiftimizin evlenme anından bir fotoğraf. Madam Bovary aşırı bencil bir insandı, yaptığı bazı şeylerde bencilliği ön plandaydı ama sonradan onun başına gelenler. Yani birinden yedin kazık, diğeri iyi mi olacaktı?
Film biraz Madam Bovary'nin psikolojisine önem vermektense daha çok mutsuz bir kadının ihanetini anlatmış gibime geldi. Sevemedim yani.






Madam Bovary'nin kocası.
İkinci Adnan Ziyagil diyebilir miyiz? Evet, diyebiliriz asdfghjkl


Ama filmdeki kıyafetlerine bayıldım, çokta güzel taşıdı. <3








Filminden çok kitabını okumanızı tavsiye edeceğim bir yapım oldu. Klasik bir kitaptan uyarlama değil de dediğim gibi aldatma ve bencillik üzerine çekilmiş bir film gibiydi. Daha güzel yapılabilirdi, karakterin neden böyle yollar seçtiğini anlamak daha ilgi çekici ve güzel olabilirdi.
Başta kitabın Fransız edebiyatından geldiğini bilseydim kitabını okurdum, film şu anlık yetti, bir on senede filmle yetinebilirim. :D

BCP'de Temmuz ayında Komedi, Mizah ve Alman Edebiyatı temasını işleyeceğiz. Katılmak isterseniz bekleriz^^

BCP için yazdığım diğer yazıları okumak için Tık Tık^^




Sevgiyle kalın^^








27 Aralık 2022 Salı

Küçük Kadınlar//Louisa May Alcott Kitap Yorumu^^

 Selamlar^^
Yine ve yeniden kitap yorumumla geldim. Bu sefer ki kitabım klasiklerden. Küçük Kadınlar'ı bilmeyen yokturdur diye tahmine diyorum. Tabii aklınıza seneler önce bizim televizyonlarda gözterilen dizi gelmesin asdfghjk Şahsen o zamanlar ismini kitaptan aldığını falan bilmiyoruz. Neyse :D
İlk başladığımda kalın olmasından korktum, sonuçta klasik ve kim bilir ne zamana bitiririm diyorum ama o kadar akıcı ve güzeldi ki bu zamana kadar neden okumadım diye hayıflandım.


1868’de yayımlanan ölümsüz yapıtı Küçük Kadınlar’ın kuşaklar boyu her yaştan okuru büyülemesinde, aile hayatını idealleştirmesinin ve her çağda geçerliliğini koruyan evrensel temaları kucaklamasının rolü vardır kuşkusuz. Sevgi, dayanışma, ölüm, savaş ve barış, insanın kendi idealleriyle ailesine ve topluma karşı sorumluluğu arasındaki çatışma romanın başlıca temalarını oluşturur.
Erkek çocuğu gibi davranan yazar adayı Jo, güzel kıyafetlerin ve zenginliğin özlemini duyan Meg, narin ve kırılgan Beth, şımarık ve romantik Amy’den oluşan March kardeşler, Amerikan İç Savaşı sırasında New England’da ayakta kalmaya çalışırlar. Babaları savaştayken yoksullukla mücadele eden kızlar, kişilik olarak birbirlerinden farklı olsalar da ortak amaçları dini öğütlerin yol göstericiliğinde iyi birer insan olmaktır. Roman, kadınların dönemin katı toplumsal cinsiyet normlarının kendilerine dayattığı geleneksel rolleri benimsemek yerine hayata dair seçimlerini bizzat yapabileceklerini göstermiştir.


Karakterleri tek tek anlatırsam çok uzun olur yorum, o yüzden büyükten küçüğe doğru kısa kısa bahsedip geçeceğim.
En büyüklerimiz Meg, diğer kardeşleri gibi uçarı biri ama zamanla ailesinin sorumluğu nedeniyle artık büyümek durumunda kalır. Meg çok ağır başlı biriydi ama küçükle küçük oluyordu. Onun dışında annesinin yerine geçmesi, onun gibi davranması çok hoşuma gitti. Bir ailenin çocuklarına mürebbiye olarak çalışıp eve yardım ediyor.

Jo Meg'in bir küçüğü. Babası savaşa katıldığı için çok üzgündür ve onunla gitmek için her şeyini verecektir ama ailesi izin vermez ve kızları askere almazlar.
Jo en sevdiğim karakterlerden biri oldu, o cıvır cıvır halleri iç açıcıydı resmen. Bir evin duygusalı, ağır başlısı olur, bir de neşelisi, çılgını. İşte Jo'da neşeli olandı. Bakalım ikinci kitapta neler olacak. Bu arada ikinci kitapta neler olacak çok merak ediyorum.
Jo ise varlıklı olan büyük halalarının yanına gidip kitap okuyor, ona bakarak eve yardım ediyor.


Beth, sondan ikinci çocuk. Evin duygusalı diyebiliriz ve çok iyi piyano çalıyor. Diğer ablaları gibi çalışmıyor ama eve yardım ediyor. Tam bir ev kuşu diyebiliriz. Bebekleri ve kedileri olan Beth her fırsatta onlara bakar.
Beth'in sessiz sakin oluşu diğer kardeşleri gibi sevdirdi kendini. 

Son olarak Amy, evin en küçüğü ve tek okula giden kişi. Bir de çizimler uğraşan tek kişidir. Küçük yaşına rağmen birazcık bencillik yapsa da yine de ailesi için her şeyi yapmak ister ve kötü olaylardan da ders almakta çok iyi.
Amy'yi sevdim ve o yaşta bu kadar aklı başında olması çok hoşuma gitti. Ablalarına, annesine destek olmasını çok hoşuma gitti.

Annelerinin kızları için yaptıkları çok güzeldi, sırf yaptıkları şeylerden ders alsın diye oyunlar oynaması çok iyiydi. Bunun dışında ne kadar yumuşatarak anlatsa da bir kadının dört kızla tek başına kalması ve hepsini iyi yetiştirme çabası okunulacak türdendi. Yani sırf bu yüzden bile okumanızı isterim, verilen mesaj o kadar güzeldi ki.

Bir de yan komşularımız var çok sert dede ve yalnız torun. Başta çok soğuk dursalar da kızların neşeli ve her sorunda bile olumlu bakmaları dede ve torunu yumuşatır. Zamanla çok iyi komşu olurlar. Bu komşu mevzusuna bayıldım. Jo ve Laurie'nin kanka olmaları, Laurie'nin kızlarla anlaşması kitapta eğlenceli yanlarından biriydi. 


Genel olarak gerçekten çok sevdim, klasik olmasına rağmen akıcı olması beni şaşırttı ve hoşuma gitti. Her bölümde farklı hikayeleri anlattılar, farklı olayları ve hepsi de kardeşler arasında gitti geldi. Eskiden zengin olmaları ama savaş çıktıktan sonra durumlarının kötüye gitmesi karakterler gibi beni de üzdü. Meg hatırlıyor mesela varlıklı zamanlarını ve sürekli hatırlıyor ama yine de çoğu zaman haline şükrediyor.
Kitabın filmi var, aslında ben filmi izlemek için kitabı okumak istemiştim ama kitabın devamı da var. Bu yüzden filmi izlemek başka bahara kaldı, şimdi ikinci kitabı okuyup öyle izlemeyi düşünüyorum. Büyük ihtimal büyük spoiler yiyeceğim. 
Ben kitabı sevdim, gerçekten sevdim. Verdiği mesajı alabilirsek on numara kitap. Son kısımda Jo'nun yaptıklarına çok güldüm, bakalım devam kitabında Jo'yu neler bekliyor. Umarım olmasını istediğim şey olur ve instagramda gördüğüm videodaki gibi saçma sapan şeyler olmaz. Bilirsiniz hiçbir zaman uyarlamalar birebir olmuyor ve saçma sapan şeyler ekliyorlar sürekli. -_-
Okumanızı isterim, ağır diye korkmayın gerçekten çok akıcı. Bir oturuşta yüz sayfa okudum diyebilirim. :)



Klasiklere puan vermiyorum ama bu kitap 5 üstünden 5'i hak ediyor^^


Alıntılar^^

"Mutsuz hissettiğiniz zamanlarda sahip olduklarınızı düşünüp şükredin"


*****

...sevgi korkuyu kovar ve minnettarlık da gururu yenebilir.


*****

Fakat heyhat! Düşüş, her daim kibri peşinden gelir...


*****

'kendi sinendeki düşman'a dikkat et, yaşamını mahvetmese bile seni üzebilir.


*****

...birilerinin size inanması güzel bir şeydir ve bir dostun övgüsü gazetelerdeki düzinelerce övgüden daha değerlidir.


*****

Margaret, paranın satın alabileceği şeylerden çok daha değerli bir zenginliği olduğunu hissetti; sevgi, korunma, huzur ve sağlık yaşamın gerçek lütuflarıydı.





Başka yorumlarda görüşmek dileğiyle, sevgiyle kalın^^


Buralarda da varım^^

28 Eylül 2022 Çarşamba

Çalıkuşu//Reşat Nuri Güntekin Kitap Yorumu^^

 Herkese selammm^^
Artık hal hatır sormakla başlayınca kendimi tekrar ediyormuşum gibi hissettiğimden bugün farklı bir şey yapıp, eskisi gibi direkt yorum için giriş yapacağım. :D
Çalıkuşu edebiyatımızın en sevilen klasiklerinden biri, bilmeyen çok nadirdir. Dizisi çekildi, filmleri oldu, çoğu dizide, filmde(belki) geçti. Vs. vs. İlla ki bir yerden görülmüştür. Ben ise ilk olarak dizi olarak biliyordum, lisede kitap okuma alışkanlığı kazandığım da arkadaşımdan ödünç alarak okumuştum. Sonrasında aradan seneler, seneler geçti ve çok sevdiğimiz bir arkadaşımızda hediye olarak geldi. Manevi olarak anlamı çok büyük. Geleli uzun zaman oldu, bir türlü okumaya cesaret edemedim. Sonunda bazı uğraştığım şeyler için lazım olunca okumak istedim.
Dizisini bildiğim için unuttuğum çok az yerler vardı, o yüzden eğer dizisini bilmeden okuyacaksanız çok şanslısınız bence. Şimdi yıllar önce okuduğum için illa unuttuğum yerler olmuştur, ama dizi-filmlerde görsel olarak hafızada kalıyor.


İstanbul köklü bir ailenin kızı olan çocuk ruhlu Feride'nin çok sevdiği nişanlısı tarafından ihanete uğramasıyla kendini öğretmenlik mesleğine adaması ve hayatını kazanabilmek için Anadolu'da şehir şehir dolaşması anlatılır.

Şimdi ilk olarak Anadolu diye geçiyor ama ilk olarak Bursa'da, sonrada Çanakkale'de, en sonlarda İzmir'de vb. illerde oldu. Bu anadolu olmuyor şimdi, bunda bir anlaşalım. Öyle olması için, Sivas, Erzurum, Kars vb. illerde olması gerekirdi. Değinmek istediğim yer çok saçma ama bana göre mantıklı, sebepsiz yere bahsetmek istedim. :D
Feride'ye, yani Çalıkuşumuza baktığımızda çocuk yaşta annesini ve babasını kaybettikten sonra teyzelerinin yanına taşınan Feride'yi babası tez canlılığı nedeniyle yatılı okula verir. Okulu bile altına üstüne getiren Feride teyzelerinin yanına gelince daha da ele avuca sığmaz biri olur. Ağaçlarda geçen günlerinden sonra takma ad olarak Çalıkuşu dendikten sonra lakamının hakkını verir. Bir gün ağaçlarda gezerken şahit olmaz zorunda kaldığı olaydan sonra işler karışır. Teyze oğlu Kamran sürekli okula gidip gelmeye başlar, bu gidip gelmeler sonunda aşka ve evliliğe dönüşür. Feride çok sıkıntılı zamanlar geçirse de Kamran'ı sevdiğini kendine itiraf ettikten sonra her şey kolay olmaya başlar, ta ki düğün gününe kadar.
İşte bu olaydan sonra Feride elindeki diplomayla öğretmen olarak yola koyulur. Kitabın asıl amacı burada başlıyor zaten. Feride'nin gittiği her köy, kasaba, okul farklıydı ama insanlar ve düşünceleri hep aynıydı. Genç ve güzel bir kız olması herkesin ilgisini çekince dedikodularda susmak bilmiyor tabii.
Feride her gittiği yerden bu tarz durumlarda kaldıkça yerin dibine girip anında orayı terk ediyor ama ne çare peşini bırakmıyor bu laflar, söylentiler. 
Bir yerde meslektaşının aşkı, bir yerde gülbeşeker diye anılıp, erkeklerin göz bebeği olması.. Böyle uzayıp gidiyor liste.
Feride'nin işinden, yani mesleğini beceremediğinden dolayı değil de saçma sebepler yüzünde sevdiği yerlerden ayrılması onun kadar beni de üzdü. O zaman cahillik varmış, herkes herkesi kendi gibi bildiğinden başkalarının hayatlarını zehir etmekte üstlerine olmuyor. Aşırı sinirlendim okuduğumda, ya yok yani mantıklı bir sebep sadece bir yerde oldu ama onu bile ne tarafından bakarsan bak yine saçmalık.
Feride o kadar zorluklardan sonra güçlü kalmaya çalışması, aşkını kimseye anlatmadan içinde yaşaması, kimsesiz bir kızı kendi kızı gibi sevmesi, kendisi için duyumlardan sonra verdiği kararlarını hepsi çok güzeldi. Daha yazacak çok şey var Çalıkuşu için ama bunları okuyarak, Çalıkuşu'nun yaşadıklarını bir nebzede olsa hissederek öğrenmek başka bir deneyimdi.
Instagram'da paylaştığım zaman daha çok öğretmen olan takipçilerim ya da aday olanlardan aldığım mesajlar çok güzeldi. Tercihe bağlı ama bir öğretmenin okuması gereken bir kitap bence.


Diğer karakterlerden Kamran hakkında ne yazsak az. Öğrendiğim şeyden sonra ona olan güvencim yerle bir oldu. Feride o kadar haklıydı ki, tabii kaçıp gitmesi, teyzelerinden uzaklaşması, dünyada tek başına kaldığını hissetmesi o kadar zordu ki acaba yapmasa mıydı, kaçmasa mıydı dedim. 
Öğrendiğim şeyden sonra beter ol Kamran dedim ama tek başına olsaydın daha iyi olurdu. :P

Kitapta bir sürü karakter vardı, iyi ne kadar çoksa kötüde vardı haliyle. Munise mesela, Çalıkuşu'na dert ortağı oldu. Bu konu hakkında fazla yazmayacağım.
Sonradan dahil olan Hayrullah Bey ise bence kitabın en en en iyi karakteriydi. Tabii ağzına geleni söylemesi, Feride'yi çoğu kez utandırması aşırı eğlendirdi. Devamında yaptıkları peki? İşte asıl kitap orada kopuyor.

Kitap hakkında neler neler yazardım buraya ama yazmak değil anlamak önemli. O yüzden spoiler yemeden, huzur içinde, sindire sindire okumanızı öneriyorum. Tabii önceden bir kaç şey biliyorsanız olası sürprizleri kaçırıyorsunuz ama verdiği mesaj, kadının gücü, unutulmayan ihanet ve aşk hepsini harmanlamış kitabın detaylarıyla okumanızı öneririm. Başucu kitaplarınızdan biri olması dileğiyle...


Birazda uyarlamaları hakkında konuşalım.
1986 yapımını çok seviyorum, zaten Çalukuşu'nun jenerik müziği de buradan çıkma diye biliyorum. İnşallah kısa zamanda tekrardan izlemek istiyorum ama izlediğim yerlere baktığımda birebir aynı yapmaları çok güzel. Tabii değişen yerler var. Filmi hakkında bir şey bilmiyorum, sadece Türkan Şoray'la, Kartal Tibet'in oynadığını gördüm.
Yeni uyarlamasına bakacak olursak kitaptan o kadar farklı yaptılar ki izleyenler sadeve dönem dizisi diye izlemiştir kesin. O kostümlerle, oyuncularla kitapla aynı yapmak zor olmamalıydı. En azından Feride'nin öğretmen olma serüvenini görseydik.
Zaten final bölümünü seven olmamış, ben de az baktım da o ne yaa öyle dedim. Yine de denk gelirsem bakmamazlık yapmam. :D Fahriye, Burak çifti çok uyumlulardı çünkü. :)
Siz hangisini izleyip sevdiniz?
Not: Doğrusu kitap bitince nasıl yorum yapabilirim diye çok düşündüm ama yoruma başladığım andan parmaklarım klavyeden aktı gitti, umarım yorumumu sevmişsinizdir. 😊


Klasiklere puan vermediğim için direkt alıntılara geçiyorum.



Alıntılar^^

Bazıları, vurulduklarının farkında bile olmazlar; üç beş adım koşarlar, kaçıp kurtuluyoruz sanırlar. Yara sıcakken acımaz, hemşericiğim. Hele bir kere soğumaya başlasın. 


*****


Burada kar, bir kere yapmaya başladı mı, nisana kadar bir daha kalkmazmış. Ne iyi şey, demek yaprakları bile siyah görünen bu karanlık ve can sıkıntısı memleketin asıl baharı kış aylarında başlıyor.



*****


Dünyada, bir parça iyilik edebilmekten daha güzel bir şey olmuyor.


*****


Ah, bu erkekler! Hepsinde aynı gurur, aynı kendini beğeniş. Bizim de bir kalbimiz olduğunu, bizim de "mutlaka" isteyecek bir şeyimiz olabileceğini, bir türlü akıllarına getirmek istemiyorlar.





Başka yorumlarımda görüşmek dileğiyle, sevgiyle ve sağlıkla kalın^^



Buralarda da varım^^





31 Aralık 2021 Cuma

Lost In Austen//Blogları Canlandırma Projesi Dizi Yorumu^^

Selamlar^^
Blogları Canlandırma Projemizde yılın son yazısına geldik, ilk seferlerdeki o coşku son aylarda olmasa bile biz yapmaya, yazmaya devam ettik. 2022 yılı içinde çok güzel planlarımız var, onu inşallah yılın ilk haftasında duyururuz. <3
Katılan, destek olan herkese çook teşekkürler, eğer katılmak isterseniz bana, bize mail ya da Instagramdan mesaj atabilirsiniz. :) BCP için detayları buradan okuyabilirsiniz. ;)


Gelelim bu ay ki konumuza ve dizimize. :)
Konumuz Zaman Yolculuğu ve Paralel Evren. Ne izlemem ya da okumam gerektiği hakkında düşünürken birinci bölümü izleyip sürekli ertelediğim Lost In Austen aklıma geldi. Sonra yine unuttum film arayışına girdim. Dün yine gezinirken diziye denk gelince fırsat bu fırsat deyip gece geç saatlere kadar izledim. Hem bu yazımın bir daha ki aya, seneye kalmasını da istemedim.
Jane Austen sever olarak çoğu uyarlamasını izledim, okudum. Hepsi birbirinden eğlenceli güzeldi. Ama bu onlardan farklıydı. Gurur ve Önyargı sevdalısı olan Amanda bir gece banyosundan gelen sesle uyanır ve banyoda Elizabeth Bennet'la karşılaşır, meğer banyosunda gizli bir geçit varmış ve o geçitten Gurur ve Önyargı'nın geçtiği döneme gidiyormuş. Başta inanamasa da Elizabeth'in gelmesi ve onun da diğer tarafa geçmesiyle işler karışır.
Bu zaman zarfında sadece olaylara ayak uydurmak istese de istem dışı duygular ön plana çıkınca müdahale etmek zorunda kalır.
İşte dizide buradan sonra başlıyor. Kitaba hem uyumlu, hem değil. O kadar çok yanlış anlaşılmayla ilgili şeyler vardı ki Amanda bile Jane Austen görse bunları tarzı atıflarda bulundu. Sevdiğim yanlış anlaşılmalar oldu mu, oldu. Mesela Wickham dizide en sevdiğim kişi oldu, Amanda bile kankası olacaktı neredeyse. :)


Amanda Price//Jemima Rooper^^


Bay Darcy//Elliot Cowan^^


Elizabeth Bennet//Gemma Artenton^^


Jane Bennet//Morven Chirstie^^


George Wickhem//Tom Riley^^
&
Bay Bingley//Tom Mison^^






İlk karşılaştıkları sahne.




Burada Elizabeth Twilight'dali Alice'e benzememiş mi?


Bu sahne en en en komiğiydi, kız haklı ama asdfghjkl







Genel olarak sevdim, dört bölümden oluşuyor zaten. Dolu dolu geçen bir dört bölümdü. Kitap tam tersi böyle olsaydı Amanda gibi ben de çok kızardım birilerine. Sadece Amanda karakterinin başrol olmasına rağmen gelişen olaylar yüzünden dışarda kalmasına anlam veremedim. Amanda gidişatı değiştireceksin ya da ortamı zaten bozan sensin neden geri plandasın diyesim geldi.
Eğlendim, güzel uyarlama yapmışlar ama öyle ahım şahım bir şey beklemeyin. Alt yazıdan mı yoksa başka bir şeyden mi bilemiyorum ama anlamadığım bazı kısımlar oldu. Anlamış gibi yapıp yorumumu sonlandırayım. :)



BCP'si için yazdığım yazılara ulaşmak için burayı tıklayabilirsiniz. ;)
Blogları Canlandırma Projesi yeni yıl detayları için takipte kalın, şimdiden hayırlı, mutlu sağlıklı yıllar^^
Sevgiyle kalın^^


Buralarda da varım^^