9 Ekim 2017 Pazartesi

Kürk Mantolu Madonna//Sabahattin Ali Kitap Yorumu^^

Selam^^
Uzun zamandır kitaplıkta kalan, okumak için sürekli ertelediğim Kürk Mantolu Modanna'yı sonunda okudum. Bu kadar ertelememin sebebi ise dilinin ağır olup sıkılırım diye korkmamdı. Ama korktuğum başıma gelmedi, içinde barındırdığı naif aşkı çok sevdim. Bundan sonrada sık sık Türk Edebiyatı Klasiklerinden okuyacağım. Okumadığımdan değil ama sık olmadığı için üzülüyorum. 

Hep başkalarının istediği gibi yaşayan Raif Efendi, memnuniyetsiz hayatının tek bir anıyla değiştiğine şahit olacaktır: Maria Puder isminde bir kadına âşık olduğunda... Babasının isteğiyle Berlin’e giden ve oradaki bir sanat galerisinde hayran kaldığı bir tabloyla karşılaşan Raif Efendi, tabloda resmedilen kadın portresinin  Andrea Del Sarto tarafından resmedilmiş "Madonna delle Arpie" adlı tablodaki Meryem Ana (Madonna) tasvirine benzediğini düşünür. Raif Efendi, daha sonra takıntı derecesinde hayran olduğu tablodaki yüzün sahibiyle karşılaşacaktır. 

Kitabı ilk okuduğum zaman bu konudan haberim yoktu. Başlarda bahsedilen karakterin yaşadığı bir aşkı okuyacağım sanıyordum ama kitap ilerledikçe, Raif Efendi karakterini anlatınca acaba yazar neden böyle bir ekleme yapmış diye düşündüm, tabii sonradan olaylar ortaya çıktı. Raif Efendi önemli bir şirkette Almaca çevirisi yapan biri. Yanına verilen oda arkadaşı (ki ilk bölümleri o anlattı, ismini de pek dikkat etmedim, zaten yazmıyor diye anımsıyorum ve kitaba alışma sürecinde olduğum için dikkat edemedim.) Raif Efendiyi kendi başında, ailesine düşkün, işini kendi halinde yapıp kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan bir karakter olarak anlatıyor. Zatende öyle. Zaman sonra Raif Efendi'ye alışan ve onun neden her şeyi sineye çekip, sus pus oturduğunu merak eder. İlerleyen günlerde Raif Efendinin sık sık hastalıklar geçirdiğini öğrenen isimsiz kahramanımız ziyarete gider buradan sonra yakınlaşma başlarlar. 
Asıl konuya geçme yerini atlamak istiyorum. Bu kısmı kitaptan okuyup öyle öğrenin derim ama Raif Efendi karakterinin yaşadıklarına çok üzüldüm. Gerek geçmişte gerek şimdi ki zamanda.


Ve olaylar başlar. Raif Efendi genç yaşta zengin babası tarafından iş öğrenmesi için Almanya'ya gönderilir. Sessiz ve sakin biri olan Raif işten çok Almanya'nın sanatına, müziğine ve hayatına kapılıp günlerini öyle geçirir. Bir gün açılan yeni bir sergide gezinirken kapıldığı bir tablo hayatını değiştirir. Kürt Mantolu Madonna
Not: Bilmeyenlere gelsin! 'Madonna ismi, Orta-Çağ İtalyancasında “ma donna” öbeğinden gelmektedir. “Ma donna”, kısaca “leydim” anlamına gelir ve Hz. Meryem’in sıfatlarından biridir.)'
diye isim verdikleri bu tabloyu günlerce ziyaret eder ve sabahtan akşama kadar karşısından ayrılmaz. O sırada yanına gelip bir kaç soru soran kişiden çekinen ve işi abarttığını düşünen Raif daha da adımını atmaz sergiye. Günler birbirini kovalarken hiç ummadığı bir anda tabloda yer alan Kürk Mantolu Madonna'yı görür. Onun için imkansız olsa da onunla tanışır ve hayatı bu sefer, gerçekten değişir.

Benim açımdan da konu böyleydi. Raif Efendi karakterini sevdim ama sevmediğim yerlerde oldu. Sabahattin Ali'nin böyle bir karakter yazması ilginç. Ama bunun da bir sebebi var ki eğer daha güçlü bir karakter yazsaydı ona göre olaylar gelişirdi ve değişirdi. Kısacası kendim sorup, kendim cevabını veriyorum. Okuduğum aşk hikayesi çok naif bir hikayeydi. İnsanlar birbirlerini kanlı, canlı görüp aşık olurlar ama Raif tabloyu görüp onun zarafetine, bakışına aşık oluyor ve birden gerçeği karşısına çıkıyor. Sonradan yaşananlar ise cidden üzücü. Raif Efendinin hayata küsmesi, çevresindeki insanlara önem vermemesi hayatını zindana çevirmiş. Hikayenin devamından neler oluyor okuyup öğrenin derim ki ben tahmin etmiştim. Başta acaba dedim ama okudukça, olaylar geliştikçe ve gerçekler ortaya çıktıkça kitabı daha bir heyecanla okudum.



Kitabımız 160 sayfalık kısacık ama dolu, özenilesi bir aşkla uzun bir kitap olmuş. Benim ilk Sabahattin Ali kitabım ve yazarın kalemiyle ilk kez tanıştığım için alışma süresi vs. derken bitirmem biraz zaman aldı. Bir günlük kitap, işlerim ve benim ilk okumam sebebiyle elimde kaldı. Yine de sevdiğim ve tavsiye edeceğim bir kitap. Kitaba puan vermeyi düşünmüyorum. Böyle eserlere kendimce puan vermek tarzım değil. :) Son olarak kitabın güzel ve okunulası olduğunu alıntılardan da anlayabilirsiniz.^^ Bunu da demeden geçemeyeceğim. Kitap film olma yolunda ama halen daha kendisinden haber yok. Yakın zamanda gelişmeler göstermesi dileğiyle.^^



Alıntılar^^


Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim.


*****

Dünyada bana hiçbir şey, tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir.


*****

Kürk Mantolu Madonna'yı bu halde görmektense, onun tarafından aptal, acemi yerine konmayı tercih ederdim


*****


Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini  düşünür ve yeis içinden kalırdım.


*****

Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak... Ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın mevcut olduğunu düşünerek, onu bekleyerek yaşamak...



Bir kitap yorumunun daha sonuna geldik, başka yorumlarda görüşmek dileğiyle.^^
Sevgiyle, aşkla kalın.^^




 Buralarda da varım^^


6 Ekim 2017 Cuma

İzlediğim Filmler #3 // Sindirella, Uzaktaki Anılar, Britget Jones'ın Bebeği, The Library^^

Selamlar^^
Film yorumlarım ile yine karşınızdayım. :) 




Sindirella.^^

Uzun zamandır indirip bir türlü izleyemediğim film olur kendisi. Film ilk olarak Aslıhan Akagöz'ün Facebook kitap grubundan görüp izlemek istemiştim ama bir türlü fırsat olmadı. Film gerçekten çok güzeldi. Masalla birebir uyumluydu. Bir çok film var böyle ama zaman ve teknoloji değişince yeni versiyonları çıkıyor. İyi ki de çıkıyor hani. :) Ben çok seviyorum bu tür filmleri. (Evet halen daha çocuğum. :P)


Konuyu yazmama gerek yok, bebekliğimizin masalları işte. :D Ki bilmeyende yokturdur. :D
Oyuncular;
Lily James
Richard Madden
Helena Bonham Carter
Cate Blanchett
Hayley Atwell

Fragman İçin Tık Tık!!


Güzel film, hoş filmdi. Tekrardan izleyebilirim ama bu tarz filmlerin küçük yaşta çocukların izlemesini istemem. Çizgi film tarzında ya da kitap tarzında okusunlar yeter. Filmi izlediğiniz zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız. Büyükler için kesinlikle öneriyorum, o elbiseler, o ihtişam harikaydı. :)
Tek bir şeye takıldı kafam. Şimdi kız üvey anne geldikten sonra kötülüklerinden dolayı elbisesini değiştirmedi, peki üvey anneden önce? Babası zengin alabilirdi. Haa stili mavi ise çok güzel mavi elbiseler giydirebilirlerdi. İşte bu yönden biraz saçmalamışlar. .D



Kötü üvey anne ve kızları.-_-


Şu elbiseye bayıldım. O dans edişleri yok mu, Instagram'da yayınlamak istedim ama telif hakkı istedi.-_-


İç giyim. Komedi :D



Elbiseden sonra en sevdiğim şey araba oldu. <3





Ve dansları, cidden harikaydı. Bence sizler de çok seveceksiniz. :)


En pasaklı halide şurada dursun. :D





Uzaktaki Anılar//A Walk To Remember.^^

Gelelim ikinci filmimize. Bir çok kişi illa gördü ya da izledi. Bende görüp henüz izlemeyenler kervanındaydım ve artık izleyenlere geçiş yaptım. Film hakkında bir çok kişiden "Vaay be, ne filmdi ama!!" gibi buna benzer yorumlar duydum, okudum. Bunları duyunca, okuyunca herhalde unutulmaz bir aşk, birbirini ölümüne seven çift ve dramın dibi bir film bekledim. Peki beklediğimi karşıladı mı? Ne yazık ki hayır. Çıtayı fazla yükselttim diyeceğim ama onunla alakası yoktu. Film klişe üstüne klişeydi ama benim asıl derdim filmdeki aşktı. O kadar oldu bittiye geldi ki adamın kıza ne zaman aşık olduğu anlamadım gitti.


İçinde bulunduğu çetenin başı belaya girince Landon Carter, bir anda kendini okul tiyatrosunda sahnelenecek bir oyunun içinde bulur. Burada karşılaşacağı sessiz ve kendi halinde bir kız olan Jamie'ye aşık olması ise tüm hayatını tümüyle değiştirecektir.


 Mandy Moore 
Shane West 
Lauren German
Daryl Hannah
David Lee Smith

Sinemalar.com'dan alıntıdır.


Uzun lafın kısası filmi sevdiğimi söyleyemem. Haa oyuncular iyi hoştu ama aşkı çok beğendiğim söylenemez. Klişe üstüne klişe olan bir filmdi o kadar. Gerçi yine klişe olup harika ötesi olan filmlerde mevcut. Bkz: Sanam Teri Kasam.
Tavsiyeye gelecek olursam bu yorumdan sonra kalsın diyorsanız siz bilirsiniz ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim; Zevkler ve renkler, belki siz beğenirsiniz. ;)





Şu fotoğrafa tav oldum. :D


Bu sahnede iyiydi hani.^^







Gelelim bir sonra ki filme.^^
Bridget Jones'ın Bebeği.

Bridget Jones serisini bilmeyen yoktur. Gerek kitabı gerek yıllar önce sıra dışı hayatıyla beyaz perde de boy gösteren Bridget Jones 2017 yılında yeni bir filmle karşımıza çıktı. Tabii o zaman ki hallerini beklemeyin. Hepsi yaşını başını almış kişiler. Peki buna rağmen bu filmi çekmeleri gerekiyor muydu? Belki hayranları için EVET ama benim için HAYIR. İzlediğiniz zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız ya da anladınız. Artık yaşlandınız yani yaşlanmışsınız. Olmamış bu film. Bunun yanı sıra ilk filmlerine daha çok güldüğümü hatırlıyorum. Bu filmde güldüğüm yerler bir elin beş parmağını geçmez. Doğrusu zaten sık film izlemeyen biriyim birde üst üstte keyif almadığım yapım izleyince insan bir sinir oluyor. -_-

Konusu;
Artık 40'lı yaşlarına gelmiş olan Bridget Jones'un (Renee Zellweger) hayatında uzun bir aradan sonra her şey nispeten yolundaymış gibi görünmektedir. Mark Darcy'den (Colin Firth) ayrıldıktan sonra kendini işine adamış, başka birşeye kafayı çok takmadan çalışmaktadır. Belki de yıllar sonra ilk kez hayatının mutlak kontrolünü eline geçirmiştir. Ancak bu durum, Darcy'nin 180 derece tersi bir karakterdeki Amerikalı Jack Qwant (Patrick Dempsey) ile tanışana dek sürecektir. Amerikalı'dan etkilenen, ancak Darcy'den de tamamen vazgeçemeyen Jones'un hayatı, hamile olduğunu öğrenmesiyle bambaşka bir seyre girer. Tabii bir sorun daha vardır, bebeğin babasının bu iki adamın hangisinden olduğundan emin değildir.

Renée Zellweger
Colin Firth
Patrick Dempsey
Jim Broadbent
Gemma Jones

Sinemalar.com'dan alıntıdır.



Konuyu okuduğunuza göre bahsetmeme gerek yok sanırsam. :D Filme ilk filmlerde rol alan Hugh Grant veda ediyor ama yerine Patrick Dempsey geliyor. Konuyu okumadan önce fragmanlarda acaba Hugh Grant yerine mi geçti, olmamış o zaman dedim ama çok farklı bir rolle filme dahil olmuş. Ve şunu da söylemek isterim ki Patrick Dempsey 51 yaşında olsa da arada az yaş farkı olsa da 48 yaşında olan Renée Zellweger'dan 10 yaş hatta 15 yaş daha küçük görünüyor. Renée 60 yaşına girmiş gibi çıkmış ki onlar için estetik, gerdirme vs. şeyler sorun olmadığı halde böyle olması şaşırtıcı beni. :/ Neyse kısacası bu da olmamış. Seriyi merak edenler izlerse belki eğlenebilir ama beklentiyi yüksek tutmayın derim. :)



Renée Zellweger burada çok genç durmuş ama acı gerçek filmde saklı.




Güldüğüm sahnelerden biri. :D





Bir şey yazardım da buraya neyse, bence siz izleyin öyle anlayın derim. :D 
Burası da çok komikti. :D












Son filmimiz The Library^^

My Twin çok beğenip izle deyince izledim. 30 dakikalık film çok güzel şeyler anlatıyordu. Bir önce ki izlediğim filmlerden alâmadığım hazzı 30 dakikalık filmden aldım desem yeridir. Güldüm mü az biraz evet ağladım mı hayır ama yine de çok güzel bir kısa filmdi. Konusu yine klişe, orijinal bir şey beklemeyin ama kızın bakışları, adamın kitap istemesi, vermesi vs. onlar filme renk katmış. 
Ve şunu da söylemek isterim ki sonunu izleyince şaşırmadım ama üzüldüm. Zaten afişten bile anlayacağınız üzere Kütüphane isimli film olsa da kendisi dram.


Konusu;
Ann isminde bir kız kütüphanede çalışır. Bir gün bir erkek ondan bir kitap ister. Daha sonra kütüphaneye gelmeye devam eder. Kız mı yoksa erkek mi aşkını itiraf edecektir.

Oyuncular: 
Ananda Everingham & Jim
Selina Wiesmann & Ann
Niti Chaichitathorn & Boy
Nutcha Ardam & Fidanzata di Jim
Dominic Wiesmann & Fidanzato di Ann

Yeppudaa.com'dan alıntıdır.


Her ihtimale karşı buraya SPOİ uyarısı vereceğim!!
Gelelim bir diğer konuya. Sanam Teri Kasam'ı çok sevdiğimi her zaman söylerim ve bilin bakalım ne olmuş. Sanam Teri Kasam'da yer alan can alıcı bir nokta bu filmden esinlenmiş. S.T.K. izleyenler ne demek istediği anlarlar, o yüzden izleyen, izlemeyenlere haksızlık olasın diye spoi uyarısı verdim. Her iki filmi de izleyenlerden yorumları alalım. ^_^ Hangisi daha iyiydi?
Şahsen ben S.T.K.'ı ilk izlediğim için onun yeri benden daha ayrı ama buradaki olanlarda beni etkilemedi değil.
SPOİ sonu^^


Filmi tavsiye ediyorum. "Ben Uzak Doğu filmleri izlemem." bile izlesin derim.( Film Tayland yapımı da.) 30 dakikalık bir film sadece kafa dağıtmaya yarar tabii bu tarz dram konulara gelebiliyorsanız. ;)





Böyle sahneyi hangi kitap kurdu istemez ki? <3


Diğer toplu film yorumlarımı merak edenler için;








İzlediğim Filmler #8

İzlediğim Filmler #9

İzlediğim Filmler #10



Ve bir film yorumunun daha sonuna geldik. Tek film yorumu yapmadığım için ilk filmlerin yorumları geç geliyor ama tek tek yapmakta istemiyorum. :)
Son olarak "Kesinlikle bu filmi izlemelisin Esra!!" dediğiniz filmler varsa önerilerinizi beklerim.^^

Başka yazılarda gürüşmek dileğiyle.^^
Sevgiyle, aşkla ve bol kitapla kalın^^

Buralarda da varım^^



3 Ekim 2017 Salı

OKK Okuma Etkinliği Sendeki Ben//Leyla Bilginel Kitap Yorumu^^

Herkese merhaba^^
Okuyan Kızlar Kulübü olarak Olimpos Yayınlarının yeni çıkan kitabı Sendeki Ben'e Okuma Etkinliği gerçekleştirdik. Yarışma için OKK Instagram hesabına bakabilirsiniz.^^
Gelelim kitabımıza. Kitabı okuyup bitirdikten sonra son kısımlarda dikkatimi çeken bir olay olunca internette yazar hakkında araştırma yaptım ve kendisini tanıdığımı fark ettim. İsimden aradığınız takdirde sizlerinde aslında tanıdığı göreceksiniz. Bir çok başarılı yapımda rol alan Leyla Bilginel hayatını konu alan, biyografi gibi değildi normal bir roman gibi hayatını, yaşadıklarını bizlere anlatmış.

Ailesinin tüm engellerine, karşı çıkışlarına, baskılarına, yaşanan tüm olumsuzluklara ve zorluklara rağmen mücadele etmekten asla yılmayan bir kızın öyküsü anlatılıyor bu kitapta. Hayatta yaşadığımız her şeyin mutlaka bir sebebi olduğunu öğretiyor bize bu kızın hikâyesi. Yaşanılan en zor anların gün gelip en umutsuz olduğumuz zamanlarda çıkış noktamız olabileceğini gösteriyor.
Yazar, kendi yaşam öyküsünü aktarırken korktuğumuz şeyleri gözümüzde büyütmek yerine onların üstüne gidip sorunları çözmeye çalışmamız gerektiğini vurguluyor. Mucizelerin aslında gerçek olduğuna, en dibe vurduğunda bile hayata umut dolu bakmasını sağlayan evrensel güce, belki de kendimizin yarattığı o enerjiye, bizim de inanmamızı istiyor.  

Kitabımızın karakter analizi yapamayacağım. Kimin hakkında ne söyleyeceğimi bilemiyorum artı söylesem bu sefer spoi olacak o yüzden genel bir yorum yapmak istiyorum.
Kitabımızın başlangıç kısmı fakrı bir şekilde başladı. İki kişinin diyalog halinde konuşması gibisiydi ama okuduğunuz zaman başka bir şey olduğunu anlayıp ilginç bir anlatım tarzı diyorsunuz. Şahsen ben hem şaşırdım dedim hem de böyle tarz yazığı içinde beğendim. Zaman sonra bu diyaloglar bir masalla devam etti. Masalı okuduğumuz zaman anlıyoruz ki yaşananlar günümüz hayatından sıkça, üzülerek karşılaştığımız bir durum  ve ben o kısımları okuyunca inanın sinirden harap oldum. Bir insan bu kadarını yapmamalı, bu kadar düşmemeli dedim. Acıdım, üzüldüm, devam sayfalarda umarım değişir, güzel şeyler olur diye umut ettim. Devam ettikçe masal çok farklı gelişiyor ve mücadelenin, inancın bir insanın hayatını nasıl değiştirdiği okuyoruz.


Masal devam ettikçe araya ilk diyaloglar girip o kısım hakkında yapılan yorumlarda vardı. Bu yönüyle yazar iyi bir iş çıkarmış. Yazarın ilk kitabı olsa da oyunculuktan gelen yetenek ile güzel bir kitap yazmış. Tabii bazı kısımlarda hatalar vardı. Mesela ilk diyalog ve konuşlar çok iyiydi ama masala başladığı sırada olayları anlattığı sırada yaşadığı bocalamaya şahit oldum. Öyle ki acaba ilk bir kaç sayfayı kendisi mi yazdı dedim ama okudukça bu durumun değişmesine sevindim yoksa okumak çok güçleşirdi benim için. Olaylar böyle devam etti ve siz devamında neler olacak, masal kahramanımız neler yaşayacak merak ediyorsunuz. Belli bir noktaya kadar her şey iyiydi ama sona doğru yazar bazı şeyleri o kadar oldu bittiye getirmiş ki o olayları atlamış mesela. O kısımları biraz daha uzatabilir ve masal kahramanımızın daha fazla neler yaşadığını okumak isterdim. Ve en önemlisi masal kahramanımıza engel olan o kişiye ne oldu? Acaba atladım mı diyorum ama hayır. Gerçi yazarın hayatını internette araştırdığım zaman yazıyor ama kitapta da yer verseymiş diyorum.


Kitap genel anlamda buydu. Sonuna çok şaşırdım ve üzüldüm. Gerçek hayatta olması ise daha bir üzdü beni. İnsanları mutlu görsek de içlerinde yaşadıkları acıları hiç bilmiyoruz. Kitabı sevdim mi? Bu konuda bir şey söyleyemeyeceğim. Edebi bakımdan yazarın kendini daha fazla geliştirmesini öneriyorum ama yine de ilk kitaba rağmen çok iyi bir kitap yazdığını söyleyebilirim. Bu tarz kitabı ilk defa okudum, mücadelenin ve inanmanın ne kadar önemli olduğunu güzel bir şekilde anlatmış. Bunun yanı sıra bir konu var ki bunu yazmayacağım, sadece yazar biraz risk almış gibime geldi. Yeni bir kitap olduğu için bu konuda yorumsuzum ama umarım insanların okuyunca bilinçli ve kötü anlam yüklemeden okurlar. Bu tarz kitapları okuyan biriyseniz tavsiye ederim ama bu tarz okumam diyorsanız devam ettirip bitireceğinizi pek sanmıyorum. :)



Kitaba Puanım 3,5/5^^
(Gerçek hayattan olduğu için puanlama yapmayacaktım ama anlatım ve yazım için puan vermem gerektiğini düşündüm.)



Alıntılar^^


"Özlem! Ne derin bir duygudur. İnsanı bazen fazlaca duygusal yapar ve sakinleştirir. Bazense fırtınalı bir deniz gibi hırçınlaştırır."



*****

"Sevgi... Ne kadar naif bir kelime. Ama bir o kadar da ağır. Söylerken tınısı yumuşak ve bittiği an noktayı koyacak kadar net. Varlığıyla var eden, yokluğuyla tufanı koparacak kadar güçlü. Sevgi!"


*****






Bir yorum ve etkinliğin daha sonuna geldik, başka yazılarda görüşmek dileğiyle.^^


Buralarda da varım^^






30 Eylül 2017 Cumartesi

Silber 2//Kerstin Gier Kitap Yorumu^^

Selamlar^^
  Instagram hesabımdan beni takip edenler bilir, Silber serisinin ikinci kitabına başlayıp, birinci kitabın çoğu yerini unuttuğum için bunu yarım bırakıp birinciyi okuduğumu biliyorlardır.
Araya başka bir kitap alarak ikinciyi de okumuş bulundum. İkinci kitap birincinin aynısı gibi miydi bilemiyorum. Çok olmasa da ilkine göre biraz durağandı, zaten ortada olan kitapla az aksiyonsuz, olaysız geçiyor gibi. Bu kitabı da sevdim ama ilki kadar değil diyebiliriz. :) Bira kaç neden var ama, onlarda yorumumun devamında. :)

Rüya kapılarının ardındaki gizem ortaya çıkıyor...
Liv zor durumdadır çünkü Gizemli, en özel sırlarını blogunda paylaşıp durur. Ama haber kaynağı nedir? Üstelik Henry de birdenbire yalanlar söylemeye başlamıştır ve Liv bunun sebebini öğrenmek için yanıp tutuşur. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, geceleri sonsuz rüya koridorlarında kötücül bir varlık dolaşmaya ve Liv'in kardeşi Mia da birdenbire uykusunda gezmeye başlar.
Gecelerini kâbuslar, gizemli karşılaşmalar ve ortaya çıkarılması gereken sırlarla geçiren Liv, gündüzlerini ise entrikacı bir büyükannenin de dahil olduğu yeni ailesiyle ilgili sorunlarına ayırır. Peki, onunla uğraşmaktan bir türlü vazgeçemeyen eski düşmanları peşini bırakacak mı?

Liv hayatına kaldığı yerden devam eder ama tek farkla, yine gizli gizli rüyalar da Henry ile buluşmayı bırakmaz. Bunun yanı sıra Liv, kardeşiyle beraber yeni taşındıkları Grayson'larin evinde de sıkıntılar yaşamaktadırlar. Her şey üst üste gelir ama en büyük darbe Gizemli'dendir. Kimsenin bilmediği sırları bilen Gizemli'nin kim olduğunu öğrenmek ister, bunu yanı sıra Henry'nin ondan bir şeyler saklamasına ise daha da sinirlenir.
Liv bu kitapta da bir rahat yüzü görmedi. İlk kitaptaki gibi sevdik kendisini, o esprili halleri, rüyalar da Jaguar olarak dolaşması komediydi. Son kitapta neler bekliyor kendisini merak ediyorum.


Henry, Grayson, Arthur ve Jasper. Hepsi bu kitaptaydı diyemem. Mesela Jasper'ı yazar göndermiş, Grayson yine tatlı, Henry aşk adamı ve Arthur. İşte bu kişi ilk kitaptakinden farklı mıydı onu okuyup görmek lazım. Bunun yanı sıra Mia ve Lottie süperlerdi. Mia'nın o tilki gibi zeki aklı ve uyguladıklarına bayıldım ama sonradan yaşadıkları üzücüydü. :( Tabii sinir olduğum kişiler de vardı. Mesela Emily, Florence. Hadi Florence'nin haklı sebepleri vardı ama Emily? Çıks, çıks Grayson'u hiç hak etmiyorsun. Birde kitaba yeni katılan babaanne var. Ona bir şey demiyorum çünkü zaten kitapta hak edecek cezayı aldı. :D


Bu kitabı da ilk kitap kadar sevdim ama Jasper'ın olmaması, yazarın Liv ve Henry için yaptığı planlar doğrusu pek hoşuma gitmedi. Bu sebeple ilk kitap bir tık daha iyi. Birde Gizemli bu kitapta çok az vardı, onu o esprili hallerini daha çok okumak isterdim. Okurken aklıma takılan bir diğer konuda bu kızların neden bir türlü akıllı telefonları olmuyor!? Yani illa iPhone mu almak gerek. Fakirler diyeceğim ama güldürmeyin beni. Yazar neden böyle bir konuda bu kadar dirayetli davranmış anlamadım gitti.
Bu arada nedendir bilinmez bu kitaba kendimi veremedim. Oysa ki yazarın kalemine bayılıyorum. Belki 3 kitaplık serilerde olan ikinci kitap durgunluğunu yaşamışımdır. Bu kitapla mı alakalı yoksa benimle mi bilemiyorum ama ilk kitap gibi hevesle okumadığım bir gerçek.
Neyse. Gelelim son kitaba. Yazarımız son kitapta Gizemli'nin kim olduğunu açıklamayı düşünüyormuş. Doğrusu çok merak ediyorum ve tahminim hiç yok. Bakalım kimmiş bu Gizemli.^^

Tavsiyeye gelirsek, Silber serisini okuyun, okutun. Çok tatlı, sıradışı, sevilesi ve merak edilesi bir seri. Şu rüya olayının gerçek olmasını isterdim şahsen. :D Tabii ben Grayson gibi düşünüyorum ama ufak kaçamaklar da olabilir. :D Çok sevdiğim bu seriyi hatta yazarın bütün kitaplarını öneriyorum. Sizlerde çok seveceksiniz!! :*

Silber 1 Yorumu İçin Tık Tık^^

Kitaba Puanım 4/5^^
(Çünkü Jasper yok!)


Alıntılar^^

Çünkü Anti-Diyet-Bisküvi hakkında hiçbir şey bilmiyordun. Tanrım, seni çıtkırıldım! Bense bugün hem Arthur'la hem de Senatör Tod'a karşılaştım, gıkım çıkıyor mu?


*****

"Normalde asla alkol almam,"diye kendimi savundum. "Ama büyükannen gerçekten... daha sonra ulusal marşı söylemem gerekirse... ah, yoksa dilim şimdiden dolaşmaya mı başladı?"
"Hayır!" Grayson şimdi kahkahalarla gülüyordu. "Liv, bunda hiç alkol yok...Sadece baharat sıcak portakal suyu."


*****

Ama ne derlerdi? Öldürmeyen acı, güçlendirir miydi? Ya da Bay Wu'nun her zaman dediği gibi: "Dökülen suyu tekrar geri dolduramazsın." Başka bir deyişle, olan olmuştu ve hayat devam ediyordu.



Bir yorumun daha sonuna geldik, başka yorumlarda görüşmek dileğiyle.^^



Buralarda da varım^^