Sabahattin Ali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sabahattin Ali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mart 2018 Perşembe

Sırça Köşk//Sabahattin Ali Kitap Yorumu^^

Selam^^
Arayı fazla açmadan Türk klasiklerden okumaya devam edeceğimi söylemiştim. Sadece Türk klasikleri değil, Dünya Klasiklerinden de okumaya çalışıyorum ama önceliğim Türk Klasikleri. Sırça Köşk'ü 2 ay öncesinden sipariş etmiştik, Yazarın Kürk Mantolu Madonna kitabını çok beğenmiştim, Sabahattin Ali koleksiyonu yapmaya bu sebeple başladım ama yavaş yavaş, yazarın dili biraz ağır olduğu için hepsini bir anda alıp bitirmek hem zor olur hem de ben istemiyorum. Bundan sonra yeğende olan Kuyucaklı Yusuf'u okumaya niyetim var ama ne zaman olur onu zaman gösterecek.

“Can Kurtaran” adlı öyküsünde yazar, kaderine boyun eğmiş bir kadının hikayesini anlatıyor.  

“Bir akşam üzeri Anadolu köylerinden birindeki küçücük bir kulübeden canhıraş çığlıklar yükselmektedir. Doğumunu bir türlü gerçekleştiremeyen Asiye, ikindiden beri deyim yerindeyse ölümden beter doğum sancıları çekmektedir. Köyün ebesi bir şey bulamamış, komşu köyün ebesini de çağırtmıştır. Asiye'nin kocası İbrahim ise, çaresizliğin verdiği ağır başlılıkla, evin kapısı önüne çökmüş, bir haber beklemektedir. Komşu köyün ebesi içeri girdiğinden belli ise kızın çığlıkları iyice artmıştır. Sonunda iki ebe birden dışarı çıkar ve İbrahim'e doğumu gerçekleştiremediklerini, kızı şehire götürmesi gerektiğini, yoksa bebeğin de anasının da öleceğini söylerler. İbrahim de çaresiz öküz arabasının arkasına attığı döşek ve yorganın üstüne gencecik karısını da koyar ve yollara düşer. Sabaha karşı hastaneye vardığında ise ümidi iyice kırılmıştır. Çünkü alanı olmadığı halde birçok ameliyat yaptığı için daha önceden şehirdeki özel muayenehanenin sahibi, Doktor Mutena Cankurtaran tarafından şikayet edildiğinden, ameliyat yapamayacağını söyler. Ne kadar yalvarıp yakarsa, oraya verecek parası olmadığını söylese de, doktoru ikna edemez. Bunun üzerine Asiye'yi aldığı gibi Mutena Cankurtaran'a götürür. Fakat bu doktor da çok para istemektedir. Doktorla bir kağıt imza atarak  Asiye'yi hemen ameliyata almalarını, öküzlerden birini satıp döneceğini söyler.


Kitabı ilk elime alığım zaman normal bir konudan başlayıp öyle devam edecek sanıyordum ama iyi bir araştırma yapmadığım için(Spoi yememek için) kitabın hikayelerden, öykülerden oluşturuğunu bir kaç bölüm sonra öğrendim. Konu olarak eklediğim alıntı ise kitabın Can Kurtaran hikayesinden bir anlatım. Hikayeler o zamanın yaşam şartlarını o kadar iyi anlaşmış ki Sabahattin Ali'yi neden sevmedikleri ortada. Adam o zamanın yaşam şartlarını, insanların nankör hallerini, fakirlerin neler çektiğini, zenginlerin ise nasıl yaşadığını bir bir yazmış. Sabahattin Ali düşünceleri nedeniyle ülkeden gönderilmiş ve araştırma sonucundan hüzünlü bir şekilde dünyaya veda etmiş. Bunları okuyunca çok üzüldüm, şimdi insanlar istedikleri kadar yazıp çiziyor ve bir şey olmuyor ama o zaman hemen sürgün etmeler, kötü muamele vs. Düşüncesi ne olursa olsun saygı bence. Tabii sınır aşılmadan. Bu Sabahattin Ali için değil, vatanını sevmeyen, düşman kesimler için!
Evet kitap böyle, her hikaye çok iyiydi, çok sevdim ben. Normalde hemen okurdum ama her hikaye farklı ve güzel olunca yavaş yavaş, sindire sindire okumayı tercih ettim. Sizinde öyle yapmanızı tavsiye ederim, öyle daha çok seveceksiniz bence. :)


Kitap hakkında daha fazla bir şey demeye gerek yok. Tavsiye edeceğim Sabahattin Ali kitaplarından. Kürk Mantolu Madonna'da bir o kadar iyiydi ama tercihim bu kitaptan yana. Yazarın devam kitaplarından hangisini daha çok severim zaman gösterecek ama bu şimdilik zirvede ve arada alıp tekrar okuyacağım kitaplar arasında. 
Uzun lafın kısası, okuyun okutun.
Son olarak kitabın ismini konu alan hikaye çok anlamlı, kitabın sonunda olması ise çok iyi olmuş. 



Alıntılar^^

Gözümde tüten ne şehirler, ne insanlar, ne de kırlar ve ormanlardı. Açık denizleri, etrafında duvar olmayan, uçsuz bucaksız yerleri arıyordum. Ama ruhumuz böyle gözyüzlerinde uçup dururken birdenbire yere inip insan küçüklüğü ile karşılaşmak ne tuhaf oluyor.


*****


Ah, ben hayvanları çok severim. Bütün canlı mahlukları, hayatı, güzelliği, saadeti severim. Bahtiyar bir köpek bile benim içimi sevinle dolduruyor. Ben karanlık şeylerden bahsetmek için dümyaya gelmemişim. İçim tatlı, sıcak, neşeli şeyler anlatmak isteğiyle yanıyor.

Hele cümle alem bu köpeğin onda biri kadar rahata kavuşsun, bakın ben bir daha acı şeylerden söz açar mıyım!



*****


Cahillikle fakirlik bir olmuş, Sultan Süleyman'ın mülkü dağıtılmış...






Başka yorumlarda görüşmek üzere.^^



 Buralarda da varım^^



9 Ekim 2017 Pazartesi

Kürk Mantolu Madonna//Sabahattin Ali Kitap Yorumu^^

Selam^^
Uzun zamandır kitaplıkta kalan, okumak için sürekli ertelediğim Kürk Mantolu Modanna'yı sonunda okudum. Bu kadar ertelememin sebebi ise dilinin ağır olup sıkılırım diye korkmamdı. Ama korktuğum başıma gelmedi, içinde barındırdığı naif aşkı çok sevdim. Bundan sonrada sık sık Türk Edebiyatı Klasiklerinden okuyacağım. Okumadığımdan değil ama sık olmadığı için üzülüyorum. 

Hep başkalarının istediği gibi yaşayan Raif Efendi, memnuniyetsiz hayatının tek bir anıyla değiştiğine şahit olacaktır: Maria Puder isminde bir kadına âşık olduğunda... Babasının isteğiyle Berlin’e giden ve oradaki bir sanat galerisinde hayran kaldığı bir tabloyla karşılaşan Raif Efendi, tabloda resmedilen kadın portresinin  Andrea Del Sarto tarafından resmedilmiş "Madonna delle Arpie" adlı tablodaki Meryem Ana (Madonna) tasvirine benzediğini düşünür. Raif Efendi, daha sonra takıntı derecesinde hayran olduğu tablodaki yüzün sahibiyle karşılaşacaktır. 

Kitabı ilk okuduğum zaman bu konudan haberim yoktu. Başlarda bahsedilen karakterin yaşadığı bir aşkı okuyacağım sanıyordum ama kitap ilerledikçe, Raif Efendi karakterini anlatınca acaba yazar neden böyle bir ekleme yapmış diye düşündüm, tabii sonradan olaylar ortaya çıktı. Raif Efendi önemli bir şirkette Almaca çevirisi yapan biri. Yanına verilen oda arkadaşı (ki ilk bölümleri o anlattı, ismini de pek dikkat etmedim, zaten yazmıyor diye anımsıyorum ve kitaba alışma sürecinde olduğum için dikkat edemedim.) Raif Efendiyi kendi başında, ailesine düşkün, işini kendi halinde yapıp kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan bir karakter olarak anlatıyor. Zatende öyle. Zaman sonra Raif Efendi'ye alışan ve onun neden her şeyi sineye çekip, sus pus oturduğunu merak eder. İlerleyen günlerde Raif Efendinin sık sık hastalıklar geçirdiğini öğrenen isimsiz kahramanımız ziyarete gider buradan sonra yakınlaşma başlarlar. 
Asıl konuya geçme yerini atlamak istiyorum. Bu kısmı kitaptan okuyup öyle öğrenin derim ama Raif Efendi karakterinin yaşadıklarına çok üzüldüm. Gerek geçmişte gerek şimdi ki zamanda.


Ve olaylar başlar. Raif Efendi genç yaşta zengin babası tarafından iş öğrenmesi için Almanya'ya gönderilir. Sessiz ve sakin biri olan Raif işten çok Almanya'nın sanatına, müziğine ve hayatına kapılıp günlerini öyle geçirir. Bir gün açılan yeni bir sergide gezinirken kapıldığı bir tablo hayatını değiştirir. Kürt Mantolu Madonna
Not: Bilmeyenlere gelsin! 'Madonna ismi, Orta-Çağ İtalyancasında “ma donna” öbeğinden gelmektedir. “Ma donna”, kısaca “leydim” anlamına gelir ve Hz. Meryem’in sıfatlarından biridir.)'
diye isim verdikleri bu tabloyu günlerce ziyaret eder ve sabahtan akşama kadar karşısından ayrılmaz. O sırada yanına gelip bir kaç soru soran kişiden çekinen ve işi abarttığını düşünen Raif daha da adımını atmaz sergiye. Günler birbirini kovalarken hiç ummadığı bir anda tabloda yer alan Kürk Mantolu Madonna'yı görür. Onun için imkansız olsa da onunla tanışır ve hayatı bu sefer, gerçekten değişir.

Benim açımdan da konu böyleydi. Raif Efendi karakterini sevdim ama sevmediğim yerlerde oldu. Sabahattin Ali'nin böyle bir karakter yazması ilginç. Ama bunun da bir sebebi var ki eğer daha güçlü bir karakter yazsaydı ona göre olaylar gelişirdi ve değişirdi. Kısacası kendim sorup, kendim cevabını veriyorum. Okuduğum aşk hikayesi çok naif bir hikayeydi. İnsanlar birbirlerini kanlı, canlı görüp aşık olurlar ama Raif tabloyu görüp onun zarafetine, bakışına aşık oluyor ve birden gerçeği karşısına çıkıyor. Sonradan yaşananlar ise cidden üzücü. Raif Efendinin hayata küsmesi, çevresindeki insanlara önem vermemesi hayatını zindana çevirmiş. Hikayenin devamından neler oluyor okuyup öğrenin derim ki ben tahmin etmiştim. Başta acaba dedim ama okudukça, olaylar geliştikçe ve gerçekler ortaya çıktıkça kitabı daha bir heyecanla okudum.



Kitabımız 160 sayfalık kısacık ama dolu, özenilesi bir aşkla uzun bir kitap olmuş. Benim ilk Sabahattin Ali kitabım ve yazarın kalemiyle ilk kez tanıştığım için alışma süresi vs. derken bitirmem biraz zaman aldı. Bir günlük kitap, işlerim ve benim ilk okumam sebebiyle elimde kaldı. Yine de sevdiğim ve tavsiye edeceğim bir kitap. Kitaba puan vermeyi düşünmüyorum. Böyle eserlere kendimce puan vermek tarzım değil. :) Son olarak kitabın güzel ve okunulası olduğunu alıntılardan da anlayabilirsiniz.^^ Bunu da demeden geçemeyeceğim. Kitap film olma yolunda ama halen daha kendisinden haber yok. Yakın zamanda gelişmeler göstermesi dileğiyle.^^



Alıntılar^^


Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim.


*****

Dünyada bana hiçbir şey, tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir.


*****

Kürk Mantolu Madonna'yı bu halde görmektense, onun tarafından aptal, acemi yerine konmayı tercih ederdim


*****


Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini  düşünür ve yeis içinden kalırdım.


*****

Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak... Ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın mevcut olduğunu düşünerek, onu bekleyerek yaşamak...



Bir kitap yorumunun daha sonuna geldik, başka yorumlarda görüşmek dileğiyle.^^
Sevgiyle, aşkla kalın.^^




 Buralarda da varım^^